Пропускане към основното съдържание

Публикации

Показват се публикации от февруари, 2018

NAZAR HAK, BONCUK YASAK…

Allah’a, gayba inanmak insanın genlerine kodlanmıştır. Her insan inançlıdır. Bu bazen açığa vurulmuş, bazen potansiyel bir durumdadır. İnanç, doğru bir şekilde olabildiği gibi, yanlış da olabilir. Doğru inancın kaynağı Allah’tır. Din, peygamberler ve kutsal kitaplar doğru inancı öğretmek ve gönüllere nakşetmek için vardır. İnsanoğlu, doğru inanç ile asırlardır bağ kurmuş olmasına rağmen, farklı etkenler yüzünden doğru inancın oluşturduğu ana caddeden ayrılıp ara sokaklara göz atmaya meraklanmıştır. Bu, aşırı meraka dönüştüğünde insanın felâketi olmuştur. Zira ıssız ara sokaklarda kaybolmuş, önüne çıkan “yol göstericiler” ancak biraz daha batağa saplanmasına ve ana caddeye çıkmada yardımcı olacak ışığa ulaşamadığından orada boğulup kalmasına sebep olmuşlardır. Doğru inanç, nurludur, hemen fark edilir, onu görmemek mümkün değil, ancak görmezlikten gelinebilir. Yanlış inançlar ise karanlıktır. Bazen karanlıkta kuyruklu yıldızların hareketlerine benzer parıltılar da oluşabilir,

Haydan Gelen Huya Gider...

“Hay ’ dan gelen Hû’ya gider” deyimi, her ne kadar halk arasında; “Kolay ve emeksiz elde edilen şeyler, aynı şekilde, elden kolay çıkar, çabuk gider” anlamında kullanılan bir deyimse de aslında tasavvufi anlamda bir hakikatin de ifadesidir... “Hay” ve “Hû” Cenâb-ı Allah’ın güzel isimlerinden ikisidir. Hay; diri olan, Hû ise; “O” demek olup hakkıyla bilinmesi mümkün olmayan, gaip manasına gelmektedir. Dolayısıyla, “Hay’dan geldim Hû’ya giderim” derken, Allah’tan geldim yine Allah’a giderim” demek istenmektedir... Allah’tan gelen Allah’a gider, döner. Yani aslına, sahibine döner demektir. Elbette bunu böyle anlayana ve de anlamak isteyene...

Bismillâh...

İslâm medeniyetinin bazı kodları, anahtarları vardır. Kelime-i şehadet gibi, ezan gibi, selâm gibi… Bunlardan birisi de ‘besmele’dir. Yani bir işe Allah’ın adını zikrederek başlamak, her ne olursa olsun Yüceler Yücesinin ism-i şerifini gönülden ve dilden anarak işe koyulmak. Tıpkı merhûm Süleyman Çelebi hazretlerinin Mevlid-i Şerif’e başlarken sadırdan/gönülden gelen duygularıyla satırlara dökerek şâirâne bir ifade ile dile getirdiği gibi: “Allah adın zikredelim evvelâ Vâcib oldur cümle işte her kula. Allah adın her kim ol evvel ana Her işi âsân eder Allah ona.” Bir işe başlarken önce bizi yoktan var eden, birçok imkânları sunarak fânî hayatı yaşamak üzere  bizleri dünya sahnesine salan Allah’ın adıyla başlamak, kadirşinaslık, vefakârlık, haddini bilme, geldiği yeri unutmama ve gideceği yerin rotasını belirlemenin ifadesidir. İslâm medeniyetinin bir ferdi olmanın bilinci içerisinde davranmadır. Tabiî, bunun karşılığını Yüce Mevlâ kat kat vermektedir, çünkü O, kendis

BULGARİSTAN'IN SON DÖNEMDEKİ EN DEĞERLİ HOCALARINDAN MOLLA SÂDIK EFENDİ HAKKA YÜRÜDÜ

Mollâ Sâdık Efendi, Rodoplar’ın munis kucağında bulunan Madan (Maden) kasabasının Şarenka (Şirin-kaya) mahallesinde 1931 yılında dünyaya gelmiştir. Büyük dedesi Molla Mehmed, Kavala Mehmed Ali Paşa Medresesi mezunlarından olup hattâttır, 14 mushaf kaleme aldığı bilinmektedir. Dedesi Râsim Efendi de Madan yöresi ulemâsından olup yörenin müftüsünden ders almıştır. Babası ise ilmi, vaaz ve nasihatleriyle temayüz etmiş Râif Efendi’dir. Bu zât, komünizm döneminde yaşadığı büyük zorluklara rağmen İslâm nurunu yaymaktan geri durmamıştır. Bundan dolayı Belene’ye sürülmüş ve işkencelere maruz bırakılmıştır. Bir de Râif Efendi’nin Yeni Mevlid-i Şerif adlı bir dinî ve edebî eseri bulunmaktadır. Sâdık Mollamehmed, 6-7 yaşlarında babasından Kur’ân öğrenmeye başlamıştır. Önce ırkçı, daha sonra da komünist-ateist devlet politikasından kaynaklanan kısıtlamalar yüzünden örgün eğitim alma imkânı olmayan ve tahsilini medresede devam ettiremeyen Molla Sâdık, döneminin en tanınmış hocalarından olan b

HAFTANIN DUASI: Kanaat, Rızka Bereket Katar

اَللّٰهُمَّ قَنِّعْنِي بِماَ رَزَقْتَنِي وَباَرِكْ لِي فِيهِ وَاَخْلِفْ عَلَىَّ كُلِّ غائِبَةٍ لِي بخِيْرٍ Allâhümme kanni ‘ nî bimâ razektenî ve bârik lî fîhi ve ahlif aleyye külli g âibetin lî bihayr. “ Allah’ım! Bana verdiğin rızık konusunda beni kanaat sahibi yap ve o rızkımı bereketli kıl. Zayi olan her nimetin daha hayırlısını bana ihsan eyle !” Kanaat, bitmez tükenmez bir hazinedir. Kanaat, elinde olanla yetinmek demektir. Elinde olanın kıymetini bilen insan, Onu verene şükreder. Kendisine verdikleri için şükredenlere Allah kat kat fazlasını verir, nimetlerini artırır. Rızık, Allah’ın takdiriyledir. Allah’ın takdir ettiğine ulaşmak için insana düşen gayrettir, çalışmaktır. Bunu yaparken de sadece Allah rızası için yapmaktır. Onun rızasını kazanan Onun koruması altındadır.  Rızkın bereketli olması için kanaat etmek de önemlidir. Allah, kanaat sahibi olanların rızkını bereketlendirir. Eldeki imkânlara şükretmek ve paylaşmak, rızkı bereketlendirir.

Mehmed Âkif Ersoy'un İlk Yazı ve Şiirlerinden Biri

Türkiye'nin Millî Marşını kaleme alarak haklı bir şöhret kazanan şair,  yazar,  fikir adamı Mehmed Âkif Ersoy, Filibe'de yayınlanmaya başlayan GAYRET gazetesini tebrik mahiyetinde gazeteye bir yazı ve şiir göndermiştir. Gazetenin 29 Receb 1321 (26 Ocak 1895) tarihli 3. sayısının 2. sayfasında neşredilen bu "tebriknâme" Âkif'in ilk basılan eserlerinden olma özelliğini taşımaktadır. E dirne vilâyeti baytar müfettişi ve vekili izzetli Hâfız Âkif Beyefendinin gazete-i âcizânemiz hakkında hâme-i i‘câz-nümâ-yı âlîsinden çıkan iltifâtnâme-i belâgat-intimâsıyla târîh-i mücevher-i garrâsıdır Hazreti muharrir! Bir şevk-i Hudâ-pesendâne ile neşrine ibtidâr buyurulacağı evvelce sâmia-nevâz-ı mübâhâtım olan Gayret ’in bu günlerde sâha-i matbûâta şu'le-rîz-i kemâl olduğunu meziyet-i şinâsân-ı irfândan Naîm Bey biraderimizden istibşâr eyledim. Şu ciddî gayretinizle âlem-i İslâm’ı kendinize minnetdâr etmek gibi bir şanlı muvaffakiyete mazhar olabileceğinizi

HAFTANIN DUASI: Mutlu ve Huzurlu Aile İçin…

رَبَّنَا هَبْ لَنَا مِنْ أَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا قُرَّةَ أَعْيُنٍ وَاجْعَلْنَا لِلْمُتَّقِينَ إِمَامًا “R abbenâ heb lenâ min ezvâcinâ ve zurriyyâtinâ kurrate a ‘ y ü nin vec ‘ alnâ li ’ l - m ü ttakîne imâmâ !” “ Ey Rabbimiz! Bize eşlerimizden ve nesillerimizden gözlerimizin nuru olacak iyi insanlar lütfet ve bizi fenalıktan sakınanlara rehber yap.” (Furkân , 25/ 74 ) Dua, ibadetin özüdür. Dua, Allah’tan samimiyetle istediğimizde geri çevrilmeyen tale bimizdir . Her birimiz, bu ve öbür dünyada mutlulu k ve huzuru getirecek hayırlı eş ve evlâtlara sahip olmak isteriz. Bunun için bizlerin de hayırlı bir eş ve ana-baba olmamız gerektiği şüphesizdir. O yüzden, evli bekâr demeden, Rabbimizin Kur’ân-ı Kerim’de bizlere öğret t iği bu güzel duayla ihtiyaçları karşılayan, isteyeni boş çevirmeyen Allah’a yalvaralı m. Rabbimiz , O ’ ndan dünya ve âhirette göz aydınlığı olacak eş ve çocuklar istememiz, huzurlu yuvalar kurmamız için bize bu âyet-i kerîme ile yol göst

SOFYA MEZARLIĞINDA YATAN OSMANLI PRENSESİ

Türkiye Cumhuriyeti’nin ilân edilmesiyle yurtdışında ikamete zorlanan Osmanlı hanedanı üyeleri dünyanın dört bir tarafına yerleşmişler, bir kısmı da Bulgaristan’ı mekân tutmuşlardır. Başkent Sofya’ya yerleşenler arasında Sultan V. Murad’ın kızı Fatıma Sultan da bulunmaktadır. Sofya’ya yerleştikten birkaç yıl sonra sonra Sultan (Prenses) , 23 Kasım 1930 tarihinde bu dünyaya vedâ etmiştir. O yüzden naaşı Sofya şehrinde bulunan Orlandovtsi Merkez Mezarlığındaki Türk parseline defnedilmiştir. Osmanlı hanedanı üyesinin vefatı münasebetiyle Sofya Banyabaşı Camiinde mevlid-i şerif okutulduğu o dönemin basınında duyurulmuştur. Bir zamanlar mezarlığın Müslümanlara ait kısmında bulunan gasilhanenin yakınlarına defnedilmiş olan Fatıma Sultan’ın mezarı ufak sütunlar ve güzel işlenmiş demir parmaklık ile çevrilerek koruma altına alınmıştır. Mezartaşlarıı ise özel olarak hazırlanıp baş ucundaki estetik değere sahip taşın ön tarafına Osmanlıca, arka tarafına da Bulgarca yazılar hakkedilmiştir. A

AİLE BİZATİHÎ DEĞERDİR VE DEĞERLER AŞILAR

Topulumun çekirdeği ailedir. Aile doğru bir şekilde kurulur ve normal olarak varlığını sürdürürse, o zaman toplumda refah, barış ve huzur hâkim olur. Maalesef günümüz toplumunun bu nitelikleri taşıdığını rahatlıkla söyleyemeyiz. Şüphesiz, bunun esas sebebi, ailevî değerlerin ve genel anlamda ailenin bozulmaya yüz tutmuş olmasıdır. Bugün pekçok gencimiz, tahsilli, enerji dolu ve müteşebbis ruha sahip olmalarına rağmen, aile kurma cesareti ve sormluluğunu kendilerinde bulamamaktadır. Ailelerin, özellikle de sağlıklı ailelerin olmayışı ise yalnızlık, değer kaybı, hata ve günahlar, ahlâkî ve kanunî normları çiğnemek, gelecek nesilleri yok etmek ile sonuçlanmaktadır. Bu yüzden, insanlığın devamı ve nesillerin temelini dinin oluşturduğu genel kabul görmüş değerlere göre yetiştirilmesi için toplumumuz, bütün unsurlarıyla birlikte, sağlam ve üretken aileler kurmaya gayret etmelidir. Aileleri şekillendirme, destekleme ve güçlendirme misyonu bulunan dindar insanlar ve dinî kurumların top