Пропускане към основното съдържание

BULGARİSTAN'IN SON DÖNEMDEKİ EN DEĞERLİ HOCALARINDAN MOLLA SÂDIK EFENDİ HAKKA YÜRÜDÜ


Mollâ Sâdık Efendi, Rodoplar’ın munis kucağında bulunan Madan (Maden) kasabasının Şarenka (Şirin-kaya) mahallesinde 1931 yılında dünyaya gelmiştir. Büyük dedesi Molla Mehmed, Kavala Mehmed Ali Paşa Medresesi mezunlarından olup hattâttır, 14 mushaf kaleme aldığı bilinmektedir. Dedesi Râsim Efendi de Madan yöresi ulemâsından olup yörenin müftüsünden ders almıştır. Babası ise ilmi, vaaz ve nasihatleriyle temayüz etmiş Râif Efendi’dir. Bu zât, komünizm döneminde yaşadığı büyük zorluklara rağmen İslâm nurunu yaymaktan geri durmamıştır. Bundan dolayı Belene’ye sürülmüş ve işkencelere maruz bırakılmıştır. Bir de Râif Efendi’nin Yeni Mevlid-i Şerif adlı bir dinî ve edebî eseri bulunmaktadır.

Sâdık Mollamehmed, 6-7 yaşlarında babasından Kur’ân öğrenmeye başlamıştır. Önce ırkçı, daha sonra da komünist-ateist devlet politikasından kaynaklanan kısıtlamalar yüzünden örgün eğitim alma imkânı olmayan ve tahsilini medresede devam ettiremeyen Molla Sâdık, döneminin en tanınmış hocalarından olan babasından geniş bir şekilde istifade etmiştir. Babasının rahle-i tedrisinde medrese usulüyle Arapça okumuş, Türkçe ve Osmanlıca öğrenmiş, belli başlı klasik eserleri mütalaa etmiştir.
1950’li yıllarda Bulgaristan’ı sarmaya başlayan komünist ve ateist rejim, İslâm dini ve Müslümanca yaşantıya karşı mücadele başlatmıştır. İlerleyen zamanlarda dinî değerlere, hatta insanın ezan adına dahi kastetmiştir. Rodoplar’da isimlerin değiştirilmeye başlanması, babasının Belene kampına alınması gibi olaylar, Molla Sâdık Efendi’nin ailesini alıp Türklerin yoğun olduğu Burgaz bölgesine göç etmesine sebep olmuştur. Ancak isim değiştirme olayları 10 sene sonra o bölgeye de gelmiştir.
Kimliğini muhafaza etmek için Burgaz yöresine geldikten sonra farklı köylerde mekân tutmaya çalışan Sâdık Hoca, Karinabad (Karnobat) belediyesine bağlı Tellâlköy (Klikaç)’a yerleşmiş ve ömrünün büyük bir kısmını orada geçirmiştir. Çeşitli işlerde çalışarak ekmeğini kazanan Molla Sâdık Efendi, zorluklar içerisinde dinî değerlerini korumuş, fakat etrafındakilere pek aktarma imkânı bulamamıştır. Ancak 1990 yılından itibaren Bulgaristan’daki hava yumuşamaya başlayınca o da ilim ile hemhâl olmuş ecdadından tevarüs ettiği, babasından tahsil ettiği ilim ve irfanı yeni nesillere akatrmaya başlamıştır.
Kıt kanaat imkânlarla 10-15 yıl içerisinde yüzlerce çocuk ve genç Tellâlköy camisinde Sâdık Hocanın derslerine katılmıştır. Ona derslerine sadece köyünden değil civar köylerden, hatta başka bölgelerden de katılanlar olmuştur. Bunların içerisinden daha gayretli ve başarılı olan onlarcası sadece basit bir şekilde Kur’ân okuma ve ilmihal öğrenmekle yetinmemiştir. İçlerinden Türkçe ve Osmanlıca eserler okuyacak, hatta belirli miktarda Arapça anlayacak hâle gelenler de olmuştur. Zira Sâdık Hocanın eğitim usûlü babasından gördüğü klasik medrese usûlüdür. Öğrencilerinden bazıları daha sonra imam hatip liseleri, Yüksek İslâm Enstitüsü ve yurtdışındaki yüksek İslâmî okullara devam ederek hem ilimlerini artırmışlar, hem de okullarının gelişmesine katkıda bulunmuşlardır.
Molla Sâdık Efendi, ilim aşkıyla dolu, mütevazı, sebat ehli, firaset sahibi bir şahsiyettir. Düzenli okul eğitimi almamış olmasına rağmen, eğitimin inceliklerini bilen ve uygulayan bir kişidir. O, değerlerine son derece sâdık, Maturidî ve Hanefî mezheplerine sıkıca bağlı ve öğrencilerini de öyle yetiştirme çabası içindeydi. Rahmetli Sâdık Hoca, ulemâya önem veren, ilmin kıymetini bilen, dilin kimliğin korunmasındaki rolünü iyice fark etmiş birisiydi. Anadilleri Türkçe olmayan öğrencilerine Türkçeyi öğreterek Müslümanların bazı klasik dinî kaynaklarıyla irtibatlarını sağlardı. Oryantalist zihniyetin Bulgaristan Müslümanlarına empoze ettiği kavramlara karşı açık bir biçimde tavrını koyardı.
Bir oğlu ile bir kızı olan Sâdık Hoca, hayatının büyük bir kısmını her ne kadar Karinabad ovasında geçirmiş ise de baba ocağı hep gözünde tütmüştür. O yüzden hayatının son demlerini geçirmek için bir mânâda inzivaya çekilerek baba evine dönmüştür.
12 Şubat 2018 tarihinde Madan’ın Şarenka mahallesinde rahmet-i Rahmân’a kavuşmuştur.
Allah rahmet eylesin!

Yazan: S. D.

Коментари

Популярни публикации от този блог

Selvi Boylu Minaresiyle Servi (Sevlievo) ÇOBANOĞLU CAMİSİ

Selvi Boylu Minares iyle  Servi (Sevlievo) Kasabası  ÇOBANOĞLU CAMİSİ “Selvi... Karşıdan görünen sevimli minareleri... Türklerden kalma saat kulesi, köprüsü, hükûmet konağı ile bir Türke daha mûnis, daha muhabbetli gibi görünüyor.” Sözleriyle başlıyor 1923 senesinde “Deliorman” gazetesinde yayınlanan “Razgrad’dan Plevne’ye” başlıklı yazı. Devamında kasabadaki Sultan Abdülaziz devrine ait görkemli taş köprüden, Selim Paşa hayrâtı olan çeşmelerden, 1193/1779-1780’de yapılan saat kulesinden, dört sınıflı Türk mektebinden ve gayretli müftüsü Hâfız Sâbit Efendiden söz ediyor... Aslında Servi/Selvi (Sevlievo) kasabası Koca Balkan’ın hemen hemen eteklerinde bulunan bir Türk yerleşim yeridir. 922/1516 yılından kısa bir zaman önce Türklerin iskân edilmesiyle kurulmuştur. Tabiî, civarda başka Türk köyleri de kurulmuş; Akıncılar, Malkoçlu, Ali Fakih, Çadırlı, Ulûfeci gibi isimler tamamen Türklük, fetih, evlâd-ı fâtihân kokuyor. 1516 yılında 18 hanelik yeni bir Türk yerleşim yeri olan Niğb

Mücadeleci Gazeteci ve Çanakkale Gazisi: MAHMUT NECMEDDİN DELİORMAN

Mücadeleci Gazeteci ve Çanakkale Gazisi MAHMUT NECMEDDİN DELİORMAN (1897-1973) Bulgaristan Türklerinin kültürel hayatında önemli bir yeri olan Mahmud Necmeddin (Deliorman), ömrünü gazetecilikle geçiren biri olmakla beraber siyasî ve toplumsal faaliyetlerde de bulunan bir şahsiyettir. Görüş ve çalışmaları sebebiyle Bulgaristan’da yaşadığı dönemde farklı tartışmalar içerisinde yer almış aydının kişiliği, eserleri ve fikirlerinin tanınması, Bulgaristan Müslümanları tarihinin daha iyi anlaşılması açısından önem arz etmektedir.  Mahmut Necmeddin, 1897/1898 yılında Razgrad şehrinde dünyaya gelmiştir. Babası Hâfızoğulları sülâlesinden Ahmed Ağanın oğlu saraç Salih Efendi, annesi ise Kırımlı Hacı Hasan kızı Ayşe Hanımdır. İlk ve orta (rüşdiye) eğtimini doğduğu şehirde alan Mahmut Necmeddin, Balkan Savaşları sonrasında 16 yaşındayken Sofya’ya gitmiş ve orada Türkçe yayınlanan “Tunca”, “Resimli Türk Sadası” ve “Türk Sadası” gazetelerinde stajyer olarak çalışarak haber toplamış, tercüm

HASKÖY'DEKİ TARİHÎ ESKİ CAMİMİZ

Hasköy’de Bulunan Adı Üstüne ESKİ CAMİ Bulgaristan’ın güney kısmında bulunan Rodop dağlarının kuzey eteklerinde, Trakya ovasında bulunan Hasköy (Haskovo) şehri, Osmanlı üst düzey devlet yöneticilerinden birinin hası olarak küçük bir yerden büyük bir şehre dönüşmüştür. Edirne’nin fethi ile aynı yıllarda Osmanlı ordusu tarafından fethedilen Çirmen sancağı kapsamındaki yerleşim yerlerinden biridir. Osmanlı idaresinin son yıllarına kadar meşhur panayır yeri Uzunca-âbâd (Uzuncaova)’ya izafeten Uzunca-âbâd-ı Hasköy olarak bilinen yerleşim yeri, bir kaza merkezi olarak önceleri Çirmen ve Silistre sancaklarına, daha sonra da Filibe sancağına bağlanmıştır. Hasköy’ün tam fetih tarihi net olmamakla birlikte 1360’lı yıllarda olduğu tahmin edilmektedir. Bu yöreler, Sultan I. Murad döneminde Saruca Paşa tarafından fethedilmiştir. Bölgenin fethinden sonra bir taraftan imar edilen, diğer taraftan da Anadolu’dan getirilen Türklerle iskân edilen yerleşim yerleri arasında Hasköy de bulunmak