Пропускане към основното съдържание

NAZAR HAK, BONCUK YASAK…


Allah’a, gayba inanmak insanın genlerine kodlanmıştır. Her insan inançlıdır. Bu bazen açığa vurulmuş, bazen potansiyel bir durumdadır.
İnanç, doğru bir şekilde olabildiği gibi, yanlış da olabilir. Doğru inancın kaynağı Allah’tır. Din, peygamberler ve kutsal kitaplar doğru inancı öğretmek ve gönüllere nakşetmek için vardır.
İnsanoğlu, doğru inanç ile asırlardır bağ kurmuş olmasına rağmen, farklı etkenler yüzünden doğru inancın oluşturduğu ana caddeden ayrılıp ara sokaklara göz atmaya meraklanmıştır. Bu, aşırı meraka dönüştüğünde insanın felâketi olmuştur. Zira ıssız ara sokaklarda kaybolmuş, önüne çıkan “yol göstericiler” ancak biraz daha batağa saplanmasına ve ana caddeye çıkmada yardımcı olacak ışığa ulaşamadığından orada boğulup kalmasına sebep olmuşlardır.
Doğru inanç, nurludur, hemen fark edilir, onu görmemek mümkün değil, ancak görmezlikten gelinebilir. Yanlış inançlar ise karanlıktır. Bazen karanlıkta kuyruklu yıldızların hareketlerine benzer parıltılar da oluşabilir, bunlar yanıltıcıdır. O yüzden insan, inancını seçerken titiz davranmalı; kendisini doğru inanca götürecek güneş, ay ve sabit yıldızlar varken, düşmekte olan kuyruklu yıldızların peşine takılmamalıdır.
Bozuk, yanlış inanç ve buna dayalı davranışlar olarak ifade edebileceğimiz hurafeler, geceleyin ortaya çıkan kuyruklu yıldızlar gibidir. İnsanın dikkatini çeker, ama daha sonra karanlıkta kayboluverirler. Doğrusu onlarda da bir gerçeklik, yani parıltı var, ama bu sadece dikkatleri çekmek için. O yüzden insanın o kayan yıldızı bilmesinde bir sorun olmaz, ama peşine takılması sonunu getirir. Kur’ânî anlayışla sihir/büyü ilmini bilmek yasak değil, ancak büyü yapmak, ister iyilik, ister kötülük için olsun, haramdır.
Peygamber Efendimizin ifadesiyle nazar değmesi haktır. Bunun Kur’ân ve dua okumakla tedavisi mümkündür. Ancak nazara karşı boncuk takmak, haram ve yasaktır. Zira birincisi yardımın asıl kaynağı olan Allah’ın adıyla tedavidir, diğeri ise yardımın kaynağı olan Allah’ın tasvip etmediği, hatta Ona ortak koşma derecesinde şirke varan bir davranıştır.
Dolayısıyla tahrif edilmiş, bozulmuş inanç ürünü hurafelerden uzak durmak, insanın gönlüne huzur ve şifa veren doğru ve sağlam inanca sahip olmak demektir.

Коментари

Популярни публикации от този блог

Selvi Boylu Minaresiyle Servi (Sevlievo) ÇOBANOĞLU CAMİSİ

Selvi Boylu Minares iyle  Servi (Sevlievo) Kasabası  ÇOBANOĞLU CAMİSİ “Selvi... Karşıdan görünen sevimli minareleri... Türklerden kalma saat kulesi, köprüsü, hükûmet konağı ile bir Türke daha mûnis, daha muhabbetli gibi görünüyor.” Sözleriyle başlıyor 1923 senesinde “Deliorman” gazetesinde yayınlanan “Razgrad’dan Plevne’ye” başlıklı yazı. Devamında kasabadaki Sultan Abdülaziz devrine ait görkemli taş köprüden, Selim Paşa hayrâtı olan çeşmelerden, 1193/1779-1780’de yapılan saat kulesinden, dört sınıflı Türk mektebinden ve gayretli müftüsü Hâfız Sâbit Efendiden söz ediyor... Aslında Servi/Selvi (Sevlievo) kasabası Koca Balkan’ın hemen hemen eteklerinde bulunan bir Türk yerleşim yeridir. 922/1516 yılından kısa bir zaman önce Türklerin iskân edilmesiyle kurulmuştur. Tabiî, civarda başka Türk köyleri de kurulmuş; Akıncılar, Malkoçlu, Ali Fakih, Çadırlı, Ulûfeci gibi isimler tamamen Türklük, fetih, evlâd-ı fâtihân kokuyor. 1516 yılında 18 hanelik yeni bir Türk yerleşim yeri olan Niğb

Mücadeleci Gazeteci ve Çanakkale Gazisi: MAHMUT NECMEDDİN DELİORMAN

Mücadeleci Gazeteci ve Çanakkale Gazisi MAHMUT NECMEDDİN DELİORMAN (1897-1973) Bulgaristan Türklerinin kültürel hayatında önemli bir yeri olan Mahmud Necmeddin (Deliorman), ömrünü gazetecilikle geçiren biri olmakla beraber siyasî ve toplumsal faaliyetlerde de bulunan bir şahsiyettir. Görüş ve çalışmaları sebebiyle Bulgaristan’da yaşadığı dönemde farklı tartışmalar içerisinde yer almış aydının kişiliği, eserleri ve fikirlerinin tanınması, Bulgaristan Müslümanları tarihinin daha iyi anlaşılması açısından önem arz etmektedir.  Mahmut Necmeddin, 1897/1898 yılında Razgrad şehrinde dünyaya gelmiştir. Babası Hâfızoğulları sülâlesinden Ahmed Ağanın oğlu saraç Salih Efendi, annesi ise Kırımlı Hacı Hasan kızı Ayşe Hanımdır. İlk ve orta (rüşdiye) eğtimini doğduğu şehirde alan Mahmut Necmeddin, Balkan Savaşları sonrasında 16 yaşındayken Sofya’ya gitmiş ve orada Türkçe yayınlanan “Tunca”, “Resimli Türk Sadası” ve “Türk Sadası” gazetelerinde stajyer olarak çalışarak haber toplamış, tercüm

HASKÖY'DEKİ TARİHÎ ESKİ CAMİMİZ

Hasköy’de Bulunan Adı Üstüne ESKİ CAMİ Bulgaristan’ın güney kısmında bulunan Rodop dağlarının kuzey eteklerinde, Trakya ovasında bulunan Hasköy (Haskovo) şehri, Osmanlı üst düzey devlet yöneticilerinden birinin hası olarak küçük bir yerden büyük bir şehre dönüşmüştür. Edirne’nin fethi ile aynı yıllarda Osmanlı ordusu tarafından fethedilen Çirmen sancağı kapsamındaki yerleşim yerlerinden biridir. Osmanlı idaresinin son yıllarına kadar meşhur panayır yeri Uzunca-âbâd (Uzuncaova)’ya izafeten Uzunca-âbâd-ı Hasköy olarak bilinen yerleşim yeri, bir kaza merkezi olarak önceleri Çirmen ve Silistre sancaklarına, daha sonra da Filibe sancağına bağlanmıştır. Hasköy’ün tam fetih tarihi net olmamakla birlikte 1360’lı yıllarda olduğu tahmin edilmektedir. Bu yöreler, Sultan I. Murad döneminde Saruca Paşa tarafından fethedilmiştir. Bölgenin fethinden sonra bir taraftan imar edilen, diğer taraftan da Anadolu’dan getirilen Türklerle iskân edilen yerleşim yerleri arasında Hasköy de bulunmak