Пропускане към основното съдържание

Varla Yok Arasında Pravadı Kasabasında MESİH PAŞA CAMİSİ

VVarla Yok Arasında Pravadı Kasabasında

MESİH PAŞA CAMİSİ



 

 

Osmanlı döneminde Bulgaristan topraklarının önemli merkezlerinden biri Pravadı (Provadiya) kasabasıdır. Ticarî bir merkez olması sebebiyle kasaba altyapı ve mimarî bakımdan oldukça gelişmiştir. Özene bezene yapılmış saray ve köşkleri Evliya Çelebi’nin de dikkatini çekmiştir. Kasabayı şöyle tasvir eder: "İki yalçın kayanın mâbeyninde bir kayadan bir kayaya bir ok menzili vâsi dere içre çemen-zâr düz yerde kıbleden şimâle tûlü iki bin adım tavîl bir şehr‑i imârdır kim lâ-nazîrdir. Bu şehrin vasatında dere cereyân edüp yedi yerden taş cisirler ile ubûr olunur şehr‑i ma‘mûrdur. Şehrin nısfı çârsû‑yı bâzârının ma‘mûru kale kayalarının zeylinde vâkı olmuştur. Nısfı garb tarafı kayaları tahtında sarây‑ı âlîler ve bâğlı ve bâğçeli ve âb‑ı revânlı hânedânlar vâkı olmuştur. Vasat‑ı şehirden cereyân eden ayn kalîldir... Cânib‑i kıbleye şehir içinden cere­yân eder, bir sâatte nehr‑i Kamçı'ya mahlût olur. Ve cümle sarây‑ı azîm ve hânedân‑ı kadîm ve gayrı bü­yût‑ı fukarâlar ve dâr‑ı ağniyâlardır. Evvelâ Nal­band Alî Ağa sarâyı ve Şâtır Ahmed Ağa sarâyı ve Hüseyin Ağa sarâyı ve Nâib Hüseyin Efendi sarâyı ve Çeneklizâde Halîl Ağa sarâyı ve Hacı Alî ve Kavvâfzâde ve niçe malûmumuz olmayan sarâylar vardır. Bu şehrin cümle âsâr‑ı binâları beyâz seng-traş ile kârgîr ve metîn hâne‑i imâristândır. Cümle sağîr ü kebîrleri tahtânî ve fevkânî hâneleri bi'l-cüm­le la‘l-gûn kırmızı kiremit ile mestûr büyût‑ı mamûr­lardır ve cemî halkı ankâ ve mesrûrlardır. Anınçün bu şehir halkının müsâfirîn ü mücâvirîne ziyâfetlerinde nimet‑i nefîseleri ve sükkerî elvân hoş-âbları memdûh‑ı âlemdir. Garîb-dost ve fukarâ muhibbi âdemleri çoktur. Gerçi efvâh‑ı nâs‑ı gad­dâr­da muâmeleci halkı vardır, derler, ammâ kurâ halkını tekâlîf‑i örfiyeden halâs edüp avâm‑ı nâsa çiğnetmezler." 

Pravadı'nın bedesteni, hanları, hamamları, tekkeleri ve oldukça dikkat çekici camileri kasabanın konumuna ve önemine işaret etmektedir. Pravadı’daki mimarî eserler içerisinde varla yok arasında günümüze ulaşan Mesih Paşa külliyesi ayrı bir yere sahiptir. 

Kimdir bu külliyeye adını veren zât?

Hedda Reindl-Kiel’in İslâm Ansiklopedisi’ndeki “Mesih Paşa” maddesinde verdiği bilgilere göre, Mesih Paşa, aslen Hristiyan olup Bizanslı meşhur Paleolog hanedanına mensuptur. Bazı tarihçilere göre, son Bizans İmparatoru IX. Konstantin’in yeğenidir. İstanbul’un fethinden sonra ağabeyi Has Murad Paşa ile Müslüman olup İslâm ordusunda ve devlet idaresinde önemli mevkiler işgal etmişlerdir. Has Murad Paşa vezirlik, Mesih Paşa ise sadrazamlık yapmışlardır. Sancakbeyi, Osmanlı deniz kuvvetleri komutanı, vezirilik ve sadarazamlık görevlerinde bulunan Mesih Paşa, 1490’lı yılların sonlarına doğru Silistre Sancakbeyi görevinde bulunmuştur. İstanbul’da bir yangın söndürme operasyonu esnasında yaralanarak 1501 yılında vefat etmiştir.

Kâmûsü’l-A‘lâm’da hacca gidip geldiği ve dindar biri olduğu belirtilen Mesih Paşa’nın vakfettiği birçok hayratı bulunmaktadır.

Pravadı kasabasının güney istikametinde bulunan Mesih Paşa külliyesi bunlardan biridir. Cami, mektep ve hamamdan oluşan bu külliye, kasabanın en eski mahallelerinden biri olan Mesih Paşa Mahallesinde bulunmaktadır. Ayşe Kayapınar’ın Pravadı hakkında yaptığı araştırmaya göre, Mesih Paşa Mahallesi Pravadı kasabasının ilk mahallelerden biri olup 1500’lerin başından itibaren kayıtlarda yer almaktadır. Zaman içerisinde kasaba büyüme ve küçülmeler yaşamış olmasına rağmen bu mahalle varlığını korumuştur. Ayrıca 1500’lü yılların ilk çeyreğinde farklı belgelerde zikredilmeleri sebebiyle ilk kayıtlarda Mesih Paşa Mescidi ile beraber mektep ve hamamın Mesih Paşa Mahallesinde onun Silistre Sancakbeyliği döneminde, yani 1490’larda yapıldıklarını düşünmekteyiz.


Bir buçuk asırdan fazla bir zaman mescit olarak varlığını sürdüren Mesih Paşa’nın eserine, 1075/1664-5 yılında tamirden geçirilmek suretiyle minber konmuş ve camiye dönüştürülmüştür. Tamir kitabesinden anlaşıldığına göre, Sultan IV. Mehmed Han Pravadı’dan geçerken orada Cuma namazı kıldırıp hutbe okumuştur. Bu vesileyle Pravadı eşrafından Hacı Ahmed mescidin bakımını yaparak camiye dönüşmesine vesile olmuştur. Hacı Ahmed Ağa kasabada yaptığı hayırlarla bilinen bir kimse olarak bu caminin vakfına gelirler ilâve ederek zamm-ı vakıfta bulunmuştur.

Burada bir parantez açarak iki hususu paylaşmak isterim: E. Hakkı Ayverdi’nin “Balkanlar’da Osmanlı Mimarisi” adlı şaheserinde birçok eserden bahsedilmekle beraber bu eserden söz edilmemiştir. Bu kadar önemli olan ve günümüze ulaşan bir külliyeden bahsedilmemiş olması epey düşündürücüdür. Kanaatimizce eserin 1583 ve 1590 numaralarında bahsedilen “Şeyh Paşa”, sözünü ettiğimiz Mesih Paşa’dır. Mesih ile şeyhin yazılışları çok yakın olması hasebiyle hatalı yazılma ya da okunma ihtimali büyüktür.

Mesih Paşa Camisi, halk arasında Tatar Camisi olarak da bilinmektedir. XIX. asırda cami civarına yerleştirilen Kırım Tatarları sebebiyle cami, hatta mahalle Tatar ismiyle anılır olmuştur. Ancak bir heyetçe hazırlanan “Vakıf Eserleri Envanteri” adlı çok önemli, ama aşırı derecede hatalı eserde Mesih Paşa ve Tatar camileri ayrı olarak gösterilmiş, verilen bilgi ve resimler de karıştırılmıştır.

Cami, mektep ve hamamdan meydana gelen Mesih Paşa külliyesinin mektebi günümüze ulaşmasa da kayıtlarda söz edilmektedir. 1566 yılında mualliminin iki akçe ile görev yaptığı, 1708’de ise Ebû Bekir Efendinin muallim-i sıbyan olduğu bildirilmektedir. Günümüze harap bir vaziyette olmakla beraber duvarları ve minaresi ile ulaşan camide ise 1700 yılında Kavukçu Mustafa Efendinin Cuma şeyhliği, yani vaizliği yaptığı kayıtlıdır. 1708’de ise adıgeçen Ebû Bekir Efendi ve oğlu Molla Hüseyin’in imamlık, Molla İbrahim’in de müezzinlik yaptıkları vakfiyelerde kayıtlıdır. Külliyenin hamamı da harap ve bakımsız bir durumdadır.

Mesih Paşa Camisi ile ilgili araştırmalar yapan Nikolay Panayotov caminin Rus-Türk Harbinden sonra metrûk kaldığını bildirmiştir. Aslında daha 1820’lerde hasar görmüş olan cami daha sonra onarılmıştır. Rus-Türk Harbinden sonra ibadete açık kalan caminin 1950’lere kadar çalışmaya devam ettiği söylenmektedir. Kaldı ki, caminin 1970’lere kadar görünümünü muhafaza etmiştir.

Günümüze sadece duvarları ve güzel minaresi ulaşan Mesih Paşa Camisi, kesme taşlarla örülmüş duvarlara sahip olup tamirler esnasında moloz taşlar da konmuştur. Duvarları 70 cm dolayındadır. Dikdörtgen planla yapılmıştır. Caminin dıştan ölçüleri yaklaşık 8,5 x 12,5 metredir. 1970’li yıllara kadar kiremitle örtülü çaıtıs olan caminin şu anda çatısı bulunmamaktadır.


Sağ tarafında bulunan ve cami içinden girelerek taş merdivenlerle yukarı çıkılan minaresinin kürsüsü sekizgendir ve zaman içerisinde yenilendiği anlaşılmaktadır. Şerefesi yıkılmıştır. Şerefenin hemen altında bir sıra oyma kemerli taşlar dizilmiştir.

Caminin mihrabı büyük ölçüde korunmuştur. Ancak minber ve kürsü ayakta kalamamıştır. Cami üç duvarında ikişer dikdörtgen, arka duvarında ise pencere ile kapısı olup üstleri kemerlidir. Üstte de bir sıra ufarak kemerli pencerelerin izleri görülmektedir. Kapının üzerinde tamir kitabesi bulunmaktadır, ancak yerinden oynatıldığı anlaşılmaktadır. Kapının sağ tarafında dış mihrap bulunmaktadır.


Not: 

Yazı içerisindeki bütün resimler Facebook üzerinde yayın yapan "ОСМАНСКИ ПАМЕТНИЦИ В БЪЛГАРИЯ" sayfasından alınmıştır. Güzel paylaşımlarından dolayı sayfa yönetimini tebrik ediyor, şükranlarımı sunuyorum.


Vedat S. Ahmed

Коментари

Популярни публикации от този блог

Selvi Boylu Minaresiyle Servi (Sevlievo) ÇOBANOĞLU CAMİSİ

Selvi Boylu Minares iyle  Servi (Sevlievo) Kasabası  ÇOBANOĞLU CAMİSİ “Selvi... Karşıdan görünen sevimli minareleri... Türklerden kalma saat kulesi, köprüsü, hükûmet konağı ile bir Türke daha mûnis, daha muhabbetli gibi görünüyor.” Sözleriyle başlıyor 1923 senesinde “Deliorman” gazetesinde yayınlanan “Razgrad’dan Plevne’ye” başlıklı yazı. Devamında kasabadaki Sultan Abdülaziz devrine ait görkemli taş köprüden, Selim Paşa hayrâtı olan çeşmelerden, 1193/1779-1780’de yapılan saat kulesinden, dört sınıflı Türk mektebinden ve gayretli müftüsü Hâfız Sâbit Efendiden söz ediyor... Aslında Servi/Selvi (Sevlievo) kasabası Koca Balkan’ın hemen hemen eteklerinde bulunan bir Türk yerleşim yeridir. 922/1516 yılından kısa bir zaman önce Türklerin iskân edilmesiyle kurulmuştur. Tabiî, civarda başka Türk köyleri de kurulmuş; Akıncılar, Malkoçlu, Ali Fakih, Çadırlı, Ulûfeci gibi isimler tamamen Türklük, fetih, evlâd-ı fâtihân kokuyor. 1516 yılında 18 hanelik yeni bir Türk yerleşim yeri olan Niğb

Mücadeleci Gazeteci ve Çanakkale Gazisi: MAHMUT NECMEDDİN DELİORMAN

Mücadeleci Gazeteci ve Çanakkale Gazisi MAHMUT NECMEDDİN DELİORMAN (1897-1973) Bulgaristan Türklerinin kültürel hayatında önemli bir yeri olan Mahmud Necmeddin (Deliorman), ömrünü gazetecilikle geçiren biri olmakla beraber siyasî ve toplumsal faaliyetlerde de bulunan bir şahsiyettir. Görüş ve çalışmaları sebebiyle Bulgaristan’da yaşadığı dönemde farklı tartışmalar içerisinde yer almış aydının kişiliği, eserleri ve fikirlerinin tanınması, Bulgaristan Müslümanları tarihinin daha iyi anlaşılması açısından önem arz etmektedir.  Mahmut Necmeddin, 1897/1898 yılında Razgrad şehrinde dünyaya gelmiştir. Babası Hâfızoğulları sülâlesinden Ahmed Ağanın oğlu saraç Salih Efendi, annesi ise Kırımlı Hacı Hasan kızı Ayşe Hanımdır. İlk ve orta (rüşdiye) eğtimini doğduğu şehirde alan Mahmut Necmeddin, Balkan Savaşları sonrasında 16 yaşındayken Sofya’ya gitmiş ve orada Türkçe yayınlanan “Tunca”, “Resimli Türk Sadası” ve “Türk Sadası” gazetelerinde stajyer olarak çalışarak haber toplamış, tercüm

HASKÖY'DEKİ TARİHÎ ESKİ CAMİMİZ

Hasköy’de Bulunan Adı Üstüne ESKİ CAMİ Bulgaristan’ın güney kısmında bulunan Rodop dağlarının kuzey eteklerinde, Trakya ovasında bulunan Hasköy (Haskovo) şehri, Osmanlı üst düzey devlet yöneticilerinden birinin hası olarak küçük bir yerden büyük bir şehre dönüşmüştür. Edirne’nin fethi ile aynı yıllarda Osmanlı ordusu tarafından fethedilen Çirmen sancağı kapsamındaki yerleşim yerlerinden biridir. Osmanlı idaresinin son yıllarına kadar meşhur panayır yeri Uzunca-âbâd (Uzuncaova)’ya izafeten Uzunca-âbâd-ı Hasköy olarak bilinen yerleşim yeri, bir kaza merkezi olarak önceleri Çirmen ve Silistre sancaklarına, daha sonra da Filibe sancağına bağlanmıştır. Hasköy’ün tam fetih tarihi net olmamakla birlikte 1360’lı yıllarda olduğu tahmin edilmektedir. Bu yöreler, Sultan I. Murad döneminde Saruca Paşa tarafından fethedilmiştir. Bölgenin fethinden sonra bir taraftan imar edilen, diğer taraftan da Anadolu’dan getirilen Türklerle iskân edilen yerleşim yerleri arasında Hasköy de bulunmak