Пропускане към основното съдържание

ŞAHLAR VE PİYONLAR


ŞAHLAR VE PİYONLAR


Monaco Prensi Albert’ten sonra İngiltere Galler Prensi Charles’a da “korona virüsü” bulaştığı haberi küresel medya ağını çalkaladı. Hayret! Bunlar kimseye bulaşmadan yaşıyorlar, hastalık bunlara nasıl bulaşıyor?
Yarın Kraliçe Elizabeth’e de bulaşırsa veya eşi Edinburgh Dükü Prens Philip bu virüs sebebiyle vefat ederse hiç şaşmam! Tehlike çok derin ve büyük… Anlamak, okumak ve ona göre cephe almak gerek. Bu niyetle kısa bir analiz yapalım ve üzerinde biraz kafa yoralım, ne dersiniz?
Çin dünyanın en kalabalık nüfusuna sahip ve dünyadaki en büyük ekonomik güç. Bu yeni virüs olayı ilk orada, Vuhan‘da başladı, ardından Şiî merkezi Kum şehrine göründü ve bütün İran’ı etkisi altına aldı. Şu anda en tesirli görüldüğü yer Avrupa ve özellikle Katolik dünyasının kalbi olan İtalya... Anlayacağınız Papa’nın tam burnunun dibinde!
Sünnî âlemi zaten hilâfet sona erdikten sonra param parça ve kolay lokma. Kutsal mekânlarımız olan Mekke ve Medine’deki boş mabetler gösterildi, o bile psikolojimizi bozmaya yetti. Şimdi yavaş, yavaş Amerika’yı ele almaya başlıyor, bir iki hafta zarfında büyük ihtimalle virüsün merkezi Kuzey Amerika olacaktır.
Oyun kuranlar çok iyi bir hesap ve uzun süreli bir proje üzerinde düğmeye basmış görünüyor. Önce bizi romanlarla ve Hollywood filmleriyle hazırladılar, sonra “yardımsever” kuruluşlar aracılığı ile sözde bağımsız araştırmalar yaparak zemini yokladılar. Bu araştırmalar neticesinde en uygun zaman 2020 yılı, bir dönüm yılı ve akıllarda kolayca kalacak bir tarih. Dünya tarihinde, savaşlar hariç, hiçbir zaman Yaz Olimpiyat Oyunları ertelenmemiş, ama 2020’deki „korona virüsü“ bunu da başardı.
Mükemmel bir algı ve tasarı, tam da halkın korkularıyla oynanacak benzersiz bir plan. Ama dikkat ederseniz, bu virus aniden öldürmüyor, genç ve üretken nüfusa da fazla dokunmuyor. Yavaş yavaş yaşlılarımızı ve hastaları, yani onlara göre “lüzumsuz” nüfusu yok ediyor, ama aynı zamanda güçlü ve sarsılmaz dediğimiz ekonomileri tek tek çökertiyor ve bizi bir şeylere zorlamak istiyor! Bunun adı: Yeni dünya düzeni. Para kontrolünün tek bir elde toplandığı, dijital bir nüfusun kolayca kontrol edildiği, sosyal puanlamanın olduğu, erkek kadın ilişkisinin yok olduğu, dinsiz, ufuksuz, idealsiz ve tek kelimeyle ruhsuz bir dünya düzeni. Bunu başarabilmeleri için en başta semavî dinleri hedef almaları gerekiyor ve bunun başarıya ulaşması için düğmeye basıldı.
Peki, bu şeytanî akım ve oyun kurucuları neden yaşlılarımızı bizden almakistiyor? Neden hastalarımıza el uzatıyor? Yaşlı demek, tarih demektir… Hasta ise yük demek! Bu ikisinden kurtularak dijital bir nesil yetişecek! 2019’da gösterime giren “I am Mother” filmini izlemenizi tavsiye ederim… Özetle söyleyecek olursak, filmin konusu, insan soyunun tükenmesinin ardından anaç bir droid tarafından yetiştirilen genç kız başka bir insanla karşılaşır ve bütün dünyası alt üst olur. Anlayacağınız, insanlığı, kendilerince modellenmiş yapay zekâ kontrolünde bir “yeni çağ” ürünü olarak tasarlıyorlar. Peki, ya bunu yapan kim diye sormayın… Dünya ekonomisinin yüzde 85’ten fazlası kimin elinde ona bir bakın, hemen anlarsınız…
Unutmayın, hedef para kazanmak değil, para zaten onların kontrolünde!
Hatırlayın, Firavun Hazreti Musa’nın peşine para için düşmedi.
Oyun görülenden çok daha derin!

Celal Faik Akyazılı

Коментари

Популярни публикации от този блог

Selvi Boylu Minaresiyle Servi (Sevlievo) ÇOBANOĞLU CAMİSİ

Selvi Boylu Minares iyle  Servi (Sevlievo) Kasabası  ÇOBANOĞLU CAMİSİ “Selvi... Karşıdan görünen sevimli minareleri... Türklerden kalma saat kulesi, köprüsü, hükûmet konağı ile bir Türke daha mûnis, daha muhabbetli gibi görünüyor.” Sözleriyle başlıyor 1923 senesinde “Deliorman” gazetesinde yayınlanan “Razgrad’dan Plevne’ye” başlıklı yazı. Devamında kasabadaki Sultan Abdülaziz devrine ait görkemli taş köprüden, Selim Paşa hayrâtı olan çeşmelerden, 1193/1779-1780’de yapılan saat kulesinden, dört sınıflı Türk mektebinden ve gayretli müftüsü Hâfız Sâbit Efendiden söz ediyor... Aslında Servi/Selvi (Sevlievo) kasabası Koca Balkan’ın hemen hemen eteklerinde bulunan bir Türk yerleşim yeridir. 922/1516 yılından kısa bir zaman önce Türklerin iskân edilmesiyle kurulmuştur. Tabiî, civarda başka Türk köyleri de kurulmuş; Akıncılar, Malkoçlu, Ali Fakih, Çadırlı, Ulûfeci gibi isimler tamamen Türklük, fetih, evlâd-ı fâtihân kokuyor. 1516 yılında 18 hanelik yeni bir Türk yerleşim yeri olan Niğb

Mücadeleci Gazeteci ve Çanakkale Gazisi: MAHMUT NECMEDDİN DELİORMAN

Mücadeleci Gazeteci ve Çanakkale Gazisi MAHMUT NECMEDDİN DELİORMAN (1897-1973) Bulgaristan Türklerinin kültürel hayatında önemli bir yeri olan Mahmud Necmeddin (Deliorman), ömrünü gazetecilikle geçiren biri olmakla beraber siyasî ve toplumsal faaliyetlerde de bulunan bir şahsiyettir. Görüş ve çalışmaları sebebiyle Bulgaristan’da yaşadığı dönemde farklı tartışmalar içerisinde yer almış aydının kişiliği, eserleri ve fikirlerinin tanınması, Bulgaristan Müslümanları tarihinin daha iyi anlaşılması açısından önem arz etmektedir.  Mahmut Necmeddin, 1897/1898 yılında Razgrad şehrinde dünyaya gelmiştir. Babası Hâfızoğulları sülâlesinden Ahmed Ağanın oğlu saraç Salih Efendi, annesi ise Kırımlı Hacı Hasan kızı Ayşe Hanımdır. İlk ve orta (rüşdiye) eğtimini doğduğu şehirde alan Mahmut Necmeddin, Balkan Savaşları sonrasında 16 yaşındayken Sofya’ya gitmiş ve orada Türkçe yayınlanan “Tunca”, “Resimli Türk Sadası” ve “Türk Sadası” gazetelerinde stajyer olarak çalışarak haber toplamış, tercüm

HASKÖY'DEKİ TARİHÎ ESKİ CAMİMİZ

Hasköy’de Bulunan Adı Üstüne ESKİ CAMİ Bulgaristan’ın güney kısmında bulunan Rodop dağlarının kuzey eteklerinde, Trakya ovasında bulunan Hasköy (Haskovo) şehri, Osmanlı üst düzey devlet yöneticilerinden birinin hası olarak küçük bir yerden büyük bir şehre dönüşmüştür. Edirne’nin fethi ile aynı yıllarda Osmanlı ordusu tarafından fethedilen Çirmen sancağı kapsamındaki yerleşim yerlerinden biridir. Osmanlı idaresinin son yıllarına kadar meşhur panayır yeri Uzunca-âbâd (Uzuncaova)’ya izafeten Uzunca-âbâd-ı Hasköy olarak bilinen yerleşim yeri, bir kaza merkezi olarak önceleri Çirmen ve Silistre sancaklarına, daha sonra da Filibe sancağına bağlanmıştır. Hasköy’ün tam fetih tarihi net olmamakla birlikte 1360’lı yıllarda olduğu tahmin edilmektedir. Bu yöreler, Sultan I. Murad döneminde Saruca Paşa tarafından fethedilmiştir. Bölgenin fethinden sonra bir taraftan imar edilen, diğer taraftan da Anadolu’dan getirilen Türklerle iskân edilen yerleşim yerleri arasında Hasköy de bulunmak