Yediler Diyarı ve Pir
Vadisinin
YUSUF BEY CAMİSİ
Pravadı (Provadiya), Varna’ya bir menzil mesafede bulunan bir Türk kasabasıdır.
Aslında muhkem bir kale olarak III-IV. asırlarda Bizanslılar tarafından Provat(on)
adıyla bugünkü kasabanın doğusunda bulunan büyük kayalıklar üzerine kurulmuştur.
Fakat Bulgarların buradaki varlığı IX-X. asırdan itibarendir ve kaleyi Oveç
olarak isimlendirmişlerdir. 1388 senesinde akıncı beylerinden Turahan Bey oğlu
Yahşi Bey tarafından fethedilen kale (Taşhisar) Osmanlı askerî birliklerinin
ikametgâhı olmuştur. Ancak bu da uzun sürmemiş ve 1444 senesinde vukû bulan
Varna Savaş öncesinde haçlı orduları tarafından târümâr edilmiştir. Fakat
sonuçta savaştan galip çıkan Osmanlı devleti, ulaşım bakımından stratejik bir
konumda olan bu yere sahip çıkmıştır. Ama bu defa yerleşim yeri olarak taş kale
değil de aşağısında akan derenin oluşturduğu vadi, derenin iki tarafı seçilmiş
ve oraya bugünkü Pravadı kasabası kurulmuştur. Hemen oraya Türkler yerleştirilmiş
ve zaman içerisinde bir Türk kasabası meydana getirilmiştir. Yaklaşık dört asır
sakin ve huzurlu bir hayat süren kaza merkezi Pravadı ve civarı, 1828-29
yıllarında yaşanan Rus-Türk harbinde yeniden târümâr edilmiştir. Öyle ki, küçük
bir yerleşim yeri olarak kurulup 400 yıllık Osmanlı idaresinde nüfusu 10.000
civarına ulaşmış, fakat Rusların saldırıları sonucunda bu sayı 1000’in çok
altına düşmüştür.
Kasabanın asıl gelişimi XVI. asırda olmuştur. Bir asır sonra Pravadı’yı
ziyaret eden yabancı seyyahlar, mamur oluşunu, Müslüman ve gayr-ı müslim
tebaanın huzur içerisinde yaşadıklarını dile getirmişlerdir. Ortodoks, Katolik,
Yahudi ve Ermenilerin birlikte yaşadığı kasabanın kâhir ekseriyeti
Müslüman-Türklerden oluşuyormuş. Bu nüfus durumu XIX. asrın sonlarına kadar
devam etmiştir. Ondan sonra yavaş yavaş Türkler azınlığa dönüşmüştür.
Konumu itibarıyla uğrak yerlerden biri olan Pravadı’yı ziyaret eden
seyyahlar verdikleri değerli bilgiler arasında güzel camilerinden bahsetmeyi de
ihmal etmemişler. XVII. asırda kasabada bulunan Polonyalı bir seyyah, 6 kurşun
kubbeli ile 3 kiremit çatılı camiden bahsederken, aynı yıllarda ünlü seyyah Petır
Bogdan da 6 taş yapılı, kubbeleri kurşun kaplı camiden söz etmiştir. Böyle
olmakla beraber zaman içerisindeki Pravadı camilerini tespit etmek oldukça
zordur. Farklı kaynaklardaki verilere göre, XVI. asırda Pravadı’da bulunan
camiler şunlardır: Kasab Muhiddin Camisi/Cami-i Atîk, İskender Mescidi,
Küçük Hacı Süleyman Mescidi, Solakzâde Süleyman Çelebi b. İbrahim Mescidi, Sinan Bey Mescidi,
Musa Koçi Mescidi, Cullah İbrahim Mescidi, Hacı İsmail Çavuş/İsmail Bey Camisi, Mesih Paşa Mescidi. Daha sonraki yıllarda şu
camilerin yapıldığı ya da var olan camilerin adı geçen kişilerce tamir edildiği
de tespit edilmiştir: Sarı Hüseyin Paşa Camisi, Çoban Camisi, Çengelizâde
Mustafa Ağa Mescidi, Ahmed Beyli Mescidi, Hacı Ahmed Ağa Mescidi, Hacı Hüseyin
Bey Mescidi, Kasap Hasan Ağa Mesicidi, Mehmed Ragıp Halife b. Abdullah Mescidi,
Sufi Amca Hasan Ağa Camisi ve Yusuf Bey Camisi.
Bahsi geçen Rus-Türk Savaşı esnasında Pravadı şehri aşırı derecede hasar
gördüğü için camilerin bir kısmı yıkılmış, bir kısmı uzun zaman tamir
edilemeyecek hâle gelmiştir. Tuna Vilâyeti Salnamelerine baktığımızda h. 1286
ve 1287 (1869-70) senelerinde kasabada 5 cami görülmektedir. Bu camilerden
harap durumda günümüze ulaşanlar Mesih Paşa ve Sarı Hüseyin Paşa camileridir,
Yusuf Bey Camisi ise çalışır durumdadır.
Yusuf Bey Camisi, eski çarşı ve kasaba merkezinde bulunması sebebiyle Çarşı
Camisi olarak da bilinmektedir. Ayrıca Yusuf Beyzâde Camisi olarak da bazı
kayıtlarda geçmektedir. Tarihî ve kültürel değeri büyük olan bu caminin tamir
kitabesinden 1032/1622-23 senesinde Yusuf Bey tarafından yapıldığı
anlaşılmaktadır. Kısa bir zaman sonra kasabada başka hayratı da olan Hacı Ahmed
tarafından tamir edilerek kitabesi konmuştur. Tamir tarihi 1066/1655-56’dır.
Oldukça yeni sayılabilecek bir caminin kısa bir zaman sonra tamir edilmesi bir
afete uğrama ihtimalini düşündürmektedir.
Son derece önemli bir konuma sahip olan
Yusuf Bey Camisi, normal bir şekilde işlevlerini yerine getirebilmesi
için vakıf malları tahsis edilmiştir. 1288/1871-72 yılına ait vakıf
muhasebe defterinde 60 numarada kayıtlı olan Yusuf Bey Camisinin musakkafât
(gelir getiren binalar) ve değirmenden oluşan vakıf mallarının olduğu ve senelik
giderlerinin 2911 guruş olduğu anlaşılmaktadır. Bu giderler, Yaptıkları vazife
karşılığında Mütevelli Hacı Arif Ağa, Hatip İbrahim Efendi, İmam Receb Efendi, Müezzin-Kayyım
İbiş Efendinin ücretleri ve aydınlatma ihtiyacını karşılamak için alınan yağ ve
mum ile diğer ufak tefek masrafları için yapılmıştır.
1975’den beri mahallî değere sahip kültür eseri olan caminin duvarları kesme
taştan örülmüş ve 110 cm kalınlığındadır. Caminin planı kareye yakın olup
12,50-13 m2 ölçüsündedir. Kiremit çatı ile örtülüdür.
Caminin sade yapılı bir mihrabı olup perde arkasında çifte minareli ve kubbeli
bir cami resimle süslenmiştir. Minberi ahşap ve 11 basamaklıdır. Ahşap
parmaklıklarla kapalı güzel mahfili iki tarafa taşmış bulunmaktadır. Mahfili
taşıyan altı ahşap sütun var ve bu sütunların ahşap oymalı kapitelleri çiçek
motifleri ile süslüdür. Sonradan mahfilin sağ alt kısmına imam odası yapılmıştır.
Cami tavanı ahap olup sanat değeri olan süslemeleri var, özellikle bitki
motifleriyle süslü bir rozet dikkat çekicidir. 20 metre civarındaki minaresi
sade ve mevzûn minaresi kesme taşlı olup yuvarlağa yakın çokgen
şeklinde yapılmış, tek şerefelidir.
Caminin pencereleri iki sıra hâlindedir. Üsttekiler tonozlu,
alttakiler ise dikdörtgen olmakla beraber üzerlerine kemer yapılıp çiçek
motifli alınlıklarla süslenmiştir. Doğu tarafındaki pencerenin biri zamanla
kapıya dönüştürülmüştür.
Caminin son cemaat mahalli örtülüdür. Caminin
bitişiğinde eskiden müftülük binası olarak da kullanılan gelir getirici vakıf
binası bulunmaktadır.
Varna Bölge Müftülüğüne bağlı olan cami namaz vakitlerine açılarak imamlığını
Sarıkovanlıklı Salim Hoca yapmaktadır.
Salih Deliorman Araştırmacı
Yazının biraz kısaltılmış hâli "Müslümanlar" dergisinin 1/2019 sayısında yayınlanmıştır.
Yazının biraz kısaltılmış hâli "Müslümanlar" dergisinin 1/2019 sayısında yayınlanmıştır.
Коментари
Публикуване на коментар