Пропускане към основното съдържание

KURBAN KESERKEN KURBAN GİTMEYELİM, ŞEYTANI TAŞLARKEN ŞEYTANLAŞMAYALIM!


Cenâb-ı Allah insanlığa yönelttiği son çağrısında şu sarsıcı ifadelere yer vermiştir: “Onların ne etleri, ne kanları hiç bir zaman Allah’a yükselip erişmez. Fakat sizden Ona yalnız takvâ ulaşır. Size olan hidâyetine karşı Allah’ı büyük tanımanız içindir ki O, bunları böylece size râm etmiştir. Habîbim! İyi hareket edenleri müjdele!”
Kurbanı konu eden Hac suresinin 37. ayeti, çağları aşan bu sözleriyle bize hedef gösteriyor. Bir de hedefe giderken bazı yolları geçme lüzumunu ortaya koyuyor, birtakım araçlardan faydalanmamız gerektiğini vurguluyor. Bizler, bu ve benzeri ayet-i kerimelerden hareketle ibadetlerimizi yaparız. Hatta iyi bir şekilde ifa etmek amacıyla kılı kırka yararcasına titiz davranırız. Bu meyanda, bizi Rabbimize yakınlaştırma vazifesi yüklenen kurbanın boynuzu, kılı, kınası, kusurları vs. üzerinde titizlikle dururuz. Meselâ, hac sözkonusu olduğunda, bizi rahatsız eden sinekleri öldürüp öldürmeme, yoldaki otları çiğneyip çiğnememe, birlikte hacca gittiğimiz eşimize dokunup dokunmama, hatta şeytanı taşlayacağımız taşların büyüklüğü ile ilgili milimetrik hesaplar konusunda son derece hassas davranırız. Bu hassasiyet, imanımızın, Müslümanlığımızın gereğidir. Aynı zamanda bunlar, nakış nakış bizim kimliğimizi şekillendirir.
Amma ve lâkin...
Gel görelim ki, iş burada bitmiyor. Allah Teâlâ, bu ayette ve onu açıklayan Peygamber Efendimzin yüzlerce hadisinde bütün bunları yapmamızı bizlere emrederken ya da öğütlerken, aynı zamanda daha ulvî bir hedef göstermektedir. Kurbanın boynuzuna, kılına dikkat et, ama orada takılıp kalma, zira takılıp kalırsan, eline koçun boynuzu ve kılından başka bir şey geçmez demektedir sanki. Demek ki, hedef daha yüksek...
Hâkezâ, Bakara suresinin 197. ve önceki ayetlerinde yöneltilen hac çağrısının ardından uyulması istenen bazı ilkeler zikredilir. Arafat’ta vakfe, Müzdelife’de geceleme, Kâbe’de tavaf, Mina’da şeytan taşlama, ihram yasakları bunlardan bir kısmıdır. Bunlar, haccın gerçekleşmesi ve güzel bir şekilde yerine getirilmesi için önemli şartlardır. Ancak bütün bunları yaparken ayetin belirlediği nihaî hedef “vettkûni yâ üli’l-elbâb”a kilitlenmeliyiz. “Lübb” ile ifade edilen aklımızı ve kalbimizi kullanarak hayatımızı kuşatan bir takva standardını yakalamalıyız. Aksi takdirde, şeytanı taşlarken şeytanlaşma tehlikesiyle, kurbanı keserken kurban gitme riskiyle karşılaşırız.
Tekrar edelim: Hedef, bizi Allah katında yükseltecek takvâ bilinci ve ona göre şekillenen bir şahsiyet ve hayat biçimidir. Bu da Allah’ı tanımakla, Ona yönelip teslim olarak sorumluluğumuzu yerine getirmekle mümkün olacaktır. Bu ise insan olduğumuzu unutmadan Rabbimizle bağımızı pekiştirmek ve hemcinslerimizin kalplerine yol bulmaktan, yakın olmaktan geçmektedir. İşte bunun için bayramda “Allahü ekber” der, kurban keseriz; “Allahü ekber” nidasıyla Mekke’de şeytan taşlarız.

Vedat S. Ahmed

Bu yazımız "Müslümanlar" dergisinin 8/2018 sayısında yayınlanmıştı.

Коментари

Популярни публикации от този блог

Selvi Boylu Minaresiyle Servi (Sevlievo) ÇOBANOĞLU CAMİSİ

Selvi Boylu Minares iyle  Servi (Sevlievo) Kasabası  ÇOBANOĞLU CAMİSİ “Selvi... Karşıdan görünen sevimli minareleri... Türklerden kalma saat kulesi, köprüsü, hükûmet konağı ile bir Türke daha mûnis, daha muhabbetli gibi görünüyor.” Sözleriyle başlıyor 1923 senesinde “Deliorman” gazetesinde yayınlanan “Razgrad’dan Plevne’ye” başlıklı yazı. Devamında kasabadaki Sultan Abdülaziz devrine ait görkemli taş köprüden, Selim Paşa hayrâtı olan çeşmelerden, 1193/1779-1780’de yapılan saat kulesinden, dört sınıflı Türk mektebinden ve gayretli müftüsü Hâfız Sâbit Efendiden söz ediyor... Aslında Servi/Selvi (Sevlievo) kasabası Koca Balkan’ın hemen hemen eteklerinde bulunan bir Türk yerleşim yeridir. 922/1516 yılından kısa bir zaman önce Türklerin iskân edilmesiyle kurulmuştur. Tabiî, civarda başka Türk köyleri de kurulmuş; Akıncılar, Malkoçlu, Ali Fakih, Çadırlı, Ulûfeci gibi isimler tamamen Türklük, fetih, evlâd-ı fâtihân kokuyor. 1516 yılında 18 hanelik yeni bir Türk yerleşim yeri olan Niğb

Mücadeleci Gazeteci ve Çanakkale Gazisi: MAHMUT NECMEDDİN DELİORMAN

Mücadeleci Gazeteci ve Çanakkale Gazisi MAHMUT NECMEDDİN DELİORMAN (1897-1973) Bulgaristan Türklerinin kültürel hayatında önemli bir yeri olan Mahmud Necmeddin (Deliorman), ömrünü gazetecilikle geçiren biri olmakla beraber siyasî ve toplumsal faaliyetlerde de bulunan bir şahsiyettir. Görüş ve çalışmaları sebebiyle Bulgaristan’da yaşadığı dönemde farklı tartışmalar içerisinde yer almış aydının kişiliği, eserleri ve fikirlerinin tanınması, Bulgaristan Müslümanları tarihinin daha iyi anlaşılması açısından önem arz etmektedir.  Mahmut Necmeddin, 1897/1898 yılında Razgrad şehrinde dünyaya gelmiştir. Babası Hâfızoğulları sülâlesinden Ahmed Ağanın oğlu saraç Salih Efendi, annesi ise Kırımlı Hacı Hasan kızı Ayşe Hanımdır. İlk ve orta (rüşdiye) eğtimini doğduğu şehirde alan Mahmut Necmeddin, Balkan Savaşları sonrasında 16 yaşındayken Sofya’ya gitmiş ve orada Türkçe yayınlanan “Tunca”, “Resimli Türk Sadası” ve “Türk Sadası” gazetelerinde stajyer olarak çalışarak haber toplamış, tercüm

HASKÖY'DEKİ TARİHÎ ESKİ CAMİMİZ

Hasköy’de Bulunan Adı Üstüne ESKİ CAMİ Bulgaristan’ın güney kısmında bulunan Rodop dağlarının kuzey eteklerinde, Trakya ovasında bulunan Hasköy (Haskovo) şehri, Osmanlı üst düzey devlet yöneticilerinden birinin hası olarak küçük bir yerden büyük bir şehre dönüşmüştür. Edirne’nin fethi ile aynı yıllarda Osmanlı ordusu tarafından fethedilen Çirmen sancağı kapsamındaki yerleşim yerlerinden biridir. Osmanlı idaresinin son yıllarına kadar meşhur panayır yeri Uzunca-âbâd (Uzuncaova)’ya izafeten Uzunca-âbâd-ı Hasköy olarak bilinen yerleşim yeri, bir kaza merkezi olarak önceleri Çirmen ve Silistre sancaklarına, daha sonra da Filibe sancağına bağlanmıştır. Hasköy’ün tam fetih tarihi net olmamakla birlikte 1360’lı yıllarda olduğu tahmin edilmektedir. Bu yöreler, Sultan I. Murad döneminde Saruca Paşa tarafından fethedilmiştir. Bölgenin fethinden sonra bir taraftan imar edilen, diğer taraftan da Anadolu’dan getirilen Türklerle iskân edilen yerleşim yerleri arasında Hasköy de bulunmak