Пропускане към основното съдържание

KIRCAALİ MERKEZ CAMİSİ
Resim: www.grandmufti.bg

“Ey Kırcali, güzel şehir
Dilber şehir, can şehir
Onbeşinde bir kız gibi
Uykusuz duran şehir”
Merhûm Osman Aziz’in mısralarında bu sözlerle betimlenen, Rodoplara nâzır bir şekilde Arda’nın sularıyla yıkanan Kırcaali şehri, adım adım gelişerek Bulgaristan Türklerinin önemli merkezlerinden biri hâline gelmiştir.
Kırcaali yöresinin tarihi Bizans’a, hatta oradan öte Traklara kadar uzanmaktadır. Ancak bugünkü Kırcaali şehri, bir Türk köyü olarak kurulmuştur. Osmanlı fetihleri sonucunda Türkleşen bölgede 15. asırda kurulduğu anlaşılmaktadır. Şehre bugünkü ismini veren Kırca Ali’nin merkeze yakın bir yerde bulunan mezarı etrafında kurulduğu varsayılmaktadır. Zamanla gelişip serpilen yerleşim yeri Hasköy’ün pazar yeri sahibi küçük bir köyü olarak varlığını sürdürmüştür. Kırcaali’nin gelişmesi 1885 yılında kaza merkezi hâline gelmesinden itibarendir. Kâhir ekseriyeti Türklerden oluşan şehir, 1913 yılına kadar Osmanlı topraklarında Edirne vilâyetinin kaza merkezlerinden biridir. Komünizm döneminde sancak merkezi, daha sonra da il merkezi olan Kırcaali’de bugün bir tarihî cami, bir mescit ve yeni yapılmakta olan külliyeli büyük cami bulunmaktadır.
Bugün Kırcaali’nin pazar yerinde bulunan cami, mimarî bakımdan fazla göze çarpmasa da tarihî geçmişi vardır. Fransız bilim adamı Auguste Viquesnel 1847’de uğradığı Kırcaali’den bahsederken küçük bir caminin varlığını bildirmiştir. Caminin bugüne ulaşan kitabesinde 1227/1812-13 yılı tamir tarihi olarak geçmektedir.
Caminin ibadet mekânı takriben 14 metrelik uzunluktaki duvarlarıyla kareye çok yakın bir plana sahiptir. Giriş kısmı ile beraber ise diktörtgen şeklindedir. Kırma çatı ile örtülü olan caminin dört ince sütun üzerine oturan iç kubbesi var. Arka tarafındaki kadın mahfili de dört sütun üzerine kurulmuştur. Caminin mihrabı fazla bir özelliğe sahip olmayıp üst kısmında mukarnas taklidi yapılmış, iki tarafında ise ufarak sütunlar yer almaktadır. Minberi yeni yapılmış olup ahşaptır. Sol duvarında yüksekçe bir kürsü bulunmaktadır. Sahip olduğu iki sıra pencere sebebiyle cami epey ışık almaktadır. Alt pencereler üsttekilerden daha geniş olup dörtgen şeklinde yapılan pencerelerin üstleri kemerlidir. Ön tarafta mihrabın üzerinde bir de küçük yuvarlak penceresi var. Kıble duvarında geleneksel olarak sakal-ı şerif mahfazası şeklinde kullanılan bir duvar dolabı bulunmaktadır. İbadet mekânının en arka tarafında sağ duvardaki pencerelerden biri tamir esnasında yana açılan kapıya çevrilmiştir. Camiyi, ibadet mahalli ile giriş ve cemaat odası olarak ikiye bölen duvarında da pencereler ve kapı yer almaktadır. Bu iç kapının üzerinde tamirata işaret eden Arapça ve Türkçe yazılı okunması sıkıntılı kitabe yer almaktadır.
 Cami zemin yüzeyinden yüksekte olduğu için ana girişten merdivenle çıkılmaktadır. Kaidesi caminin sağ duvarına bitişik yüksekçe minaresi vardır. Tek şerefeli olan minarenin külâhı kurşun kaplıdır. Minaresi iki ucu dışarıya doğru kıvrılmış boynuz biçimindeki alemle taçlanmıştır. Şu anda minarenin yanındaki duvara bitişik kapalı abdestlik bulunmaktadır. Ayrıca cami girişinin karşısındaki duvara bitişik de açık abdestlik bulunmaktadır. Şehrin yeniden yapılandırılması esnasında kabri nakledilen Kırca Ali’nin mezarı da caminin kıble istikametinde bulunmaktadır.
Devamlı açık olan caminin etrafında yeni yapılan vakıf binalarında Kırcaali Bölge Müftülüğü, İslâmî kitabevi ve kiralık dükkânlar yer almaktadır. Kısa zaman önce inşaatı tamamlanan yeni binada ise alt katta lokanta, üst katlarında misafirhane ve eğitim merkezi bulunmaktadır.

Salih Deliorman

Bu yazı, "Müslümanlar" dergisinin Haziran 2018'e ait 6. sayısında yayınlanmıştır

Коментари

Популярни публикации от този блог

Selvi Boylu Minaresiyle Servi (Sevlievo) ÇOBANOĞLU CAMİSİ

Selvi Boylu Minares iyle  Servi (Sevlievo) Kasabası  ÇOBANOĞLU CAMİSİ “Selvi... Karşıdan görünen sevimli minareleri... Türklerden kalma saat kulesi, köprüsü, hükûmet konağı ile bir Türke daha mûnis, daha muhabbetli gibi görünüyor.” Sözleriyle başlıyor 1923 senesinde “Deliorman” gazetesinde yayınlanan “Razgrad’dan Plevne’ye” başlıklı yazı. Devamında kasabadaki Sultan Abdülaziz devrine ait görkemli taş köprüden, Selim Paşa hayrâtı olan çeşmelerden, 1193/1779-1780’de yapılan saat kulesinden, dört sınıflı Türk mektebinden ve gayretli müftüsü Hâfız Sâbit Efendiden söz ediyor... Aslında Servi/Selvi (Sevlievo) kasabası Koca Balkan’ın hemen hemen eteklerinde bulunan bir Türk yerleşim yeridir. 922/1516 yılından kısa bir zaman önce Türklerin iskân edilmesiyle kurulmuştur. Tabiî, civarda başka Türk köyleri de kurulmuş; Akıncılar, Malkoçlu, Ali Fakih, Çadırlı, Ulûfeci gibi isimler tamamen Türklük, fetih, evlâd-ı fâtihân kokuyor. 1516 yılında 18 hanelik yeni bir Türk yerleşim yeri olan Niğb

Mücadeleci Gazeteci ve Çanakkale Gazisi: MAHMUT NECMEDDİN DELİORMAN

Mücadeleci Gazeteci ve Çanakkale Gazisi MAHMUT NECMEDDİN DELİORMAN (1897-1973) Bulgaristan Türklerinin kültürel hayatında önemli bir yeri olan Mahmud Necmeddin (Deliorman), ömrünü gazetecilikle geçiren biri olmakla beraber siyasî ve toplumsal faaliyetlerde de bulunan bir şahsiyettir. Görüş ve çalışmaları sebebiyle Bulgaristan’da yaşadığı dönemde farklı tartışmalar içerisinde yer almış aydının kişiliği, eserleri ve fikirlerinin tanınması, Bulgaristan Müslümanları tarihinin daha iyi anlaşılması açısından önem arz etmektedir.  Mahmut Necmeddin, 1897/1898 yılında Razgrad şehrinde dünyaya gelmiştir. Babası Hâfızoğulları sülâlesinden Ahmed Ağanın oğlu saraç Salih Efendi, annesi ise Kırımlı Hacı Hasan kızı Ayşe Hanımdır. İlk ve orta (rüşdiye) eğtimini doğduğu şehirde alan Mahmut Necmeddin, Balkan Savaşları sonrasında 16 yaşındayken Sofya’ya gitmiş ve orada Türkçe yayınlanan “Tunca”, “Resimli Türk Sadası” ve “Türk Sadası” gazetelerinde stajyer olarak çalışarak haber toplamış, tercüm

HASKÖY'DEKİ TARİHÎ ESKİ CAMİMİZ

Hasköy’de Bulunan Adı Üstüne ESKİ CAMİ Bulgaristan’ın güney kısmında bulunan Rodop dağlarının kuzey eteklerinde, Trakya ovasında bulunan Hasköy (Haskovo) şehri, Osmanlı üst düzey devlet yöneticilerinden birinin hası olarak küçük bir yerden büyük bir şehre dönüşmüştür. Edirne’nin fethi ile aynı yıllarda Osmanlı ordusu tarafından fethedilen Çirmen sancağı kapsamındaki yerleşim yerlerinden biridir. Osmanlı idaresinin son yıllarına kadar meşhur panayır yeri Uzunca-âbâd (Uzuncaova)’ya izafeten Uzunca-âbâd-ı Hasköy olarak bilinen yerleşim yeri, bir kaza merkezi olarak önceleri Çirmen ve Silistre sancaklarına, daha sonra da Filibe sancağına bağlanmıştır. Hasköy’ün tam fetih tarihi net olmamakla birlikte 1360’lı yıllarda olduğu tahmin edilmektedir. Bu yöreler, Sultan I. Murad döneminde Saruca Paşa tarafından fethedilmiştir. Bölgenin fethinden sonra bir taraftan imar edilen, diğer taraftan da Anadolu’dan getirilen Türklerle iskân edilen yerleşim yerleri arasında Hasköy de bulunmak