Пропускане към основното съдържание

SİLİSTRELİ HÂFIZ BİLÂL EFENDİ (ö. 1903)


Hâfız Bilâl Efendi'nin Sofya'daki Mezarı
Tarih boyunca ilkler önemli olmuştur. Bulgaristan Müslüman Türk topluluğunun tarihindeki ilkler de önemlidir, çünkü ilklerin ardından gelenler ister istemez bazı hususlarda onların izinden gitmektedir. Şöyle 140 sene öncesine döndüğümüzde Türklerin Bulgaristan devleti sınırlarında teşkilâtlanmasında Silistreli Hâfız Bilâl Efendi’nin figürü ön plana çıkmaktadır. Öyleyse kimdir bu zat?
Hâfız Bilâl Efendi’nin nerede ve ne zaman doğduğu ile ilgili bir bilgi tespit edemedik. Ancak onun Silistre’de müftülük yapmış olması, ayrıca Karaağaç ve Silistre’den seçilerek Silistre milletvekilliği yapmış olması Dobruca veya Deliorman yöresinden olduğunu düşündürmektedir. O yüzden de Silistreli olarak bilinmektedir. Arşivde elimize geçen farklı belgeler ve yaşadığı dönemde yayınlanan bazı Türkçe ve Bulgarca gazetelerden elde ettiğimiz bilgi kırıntılarından anlaşıldığına göre, isimi Bilâl Fehmî olup kendisi hâfızdır. Ayrıca medresede ders veren değerli bir hoca, yani müderrristir. 1887 yılında Silistre Müftüsü olarak “Varna Postası” gazetesine yazdığı bir tebrik yazısında ise bizzat kendisi “es-Seyyid” sıfatını kullanmıştır. Ancak başka bir kaynakta böyle bir ifadeyi göremediğimiz için Peygamber Efendimizin soyundan olup olmadığı konusunda net bir şey söylememiz mümkün değildir.
Eldeki bütün veriler değerlendirildikten sonra Hâfız Bilâl Fehmî Efendi’nin Osmanlı ve Bulgaristan dönemlerinde uzun zaman müderrislik yaptığı anlaşılmaktadır. Büyük bir ihtimalle bu hizmeti Silistre’deki meşhur medreselerin birinde yapmıştır. Bulgaristan Osmanlı’dan ayrılıp prenslik haline gelince Silistre’nin ilk müftüsü 1879 yılında Geçici Rus İdaresi tarafından görevlendirilen Hasan Sabri Efendi olmuştur. 1880 yılının Haziran ayında düzenlenen müftü seçimleri sonucunda Hâfız Bilâl Efendi Silistre’nin ikinci müftüsü olmuş ve bu görevini zaman zaman yaşanan kesintilerle beraber 10 yıl kadar sürdürmütür. Eldeki kaynaklar değişik münasebetlerle Hâfız Bilâl Efendi’nin 1880, 1883, 1884, 1887 yıllarında Silistre Müftülüğü görevini sürdürdüğünü belirtmektedir. Fakat siyasî karşıklıklar ve baskılar sonucunda 1884 yılında görevinden azledildiği de zikredilmektedir. Ancak kısa bir zaman sonra yeniden göreve geldiği anlaşılmaktadır.
Saygın bir kişiliğe sahip olan Hâfız Bilâl Efendi, müftülüğünün yanı sıra Silistre bölgesinden milletvekili seçilerek Bulgaristan parlamentosunun birinci (21.10. – 24. 11. 1879), ikinci (3.03. – 18. 12. 1880) ve üçüncü (10.12.1882 – 25. 12. 1883) Olağan Millet Meclisinde Türk topluluğunu temsil etmiştir. Milletvekilliğine Petko Karavelov’un riyasetindeki Liberal Parti’den seçilmiştir. Bununla beraber müftülük ve milletvekilliği yaptığı dönemler zaman itibarıyla çakışmaktadır, o yüzden iki görevi beraber mi yürüttüğü yoksa zaten kısa süren milletvekilliği esnasında müftülüğe ara mı verdiği pek netleşmemektedir.
Hâfız Bilâl Efendi, Millet Meclisinde çok fazla bir şey yapabilecek durumda değildir, zaten Bulgarca bilmediği için sıkıntılı bir süreç yaşadığı anlaşılmaktadır. Ancak özellikle Müslüman halkı ilgilendiren bazı hususlarda fazla ön plana çıkmadan aktif olduğu anlaşılmaktadır.
Yürütmüş olduğu müftülük hizmetleri ve milletvekilliği takdir edilen Hâfız Bilâl Efendi, 1883 yılında Sofya’daki Osmanlı Komiseri Nihad Paşa’nın teklifi üzerine 3. rütbeden Mecidî Nişân ile ödüllendirilmiştir. Bâb-ı Âlîye sunulan taltif teklifinde Hâfız Bilâl Efendi’nin Silistre bölgesindeki hayrat, müberrât ve evkâf emlâkini fevkalâde bir gayret ile cansiperâne ve sâdıkâne bir şekilde Bulgarların eline geçmesini engelleyerek güzelce idare edip koruduğu ve “erbâb-ı dirâyet ve istikâmetten beyne’l-ehâlî nâkıdü’l-kelim” bir kimse olduğu ifade edilmiştir.
1887 senesi sonlarına doğru Silistre’yi ziyaret eden “Varna Postası” başyazarı Necib Nadir, gazete sayfalarında paylaştığı seyahat notlarında Hâfız Bilâl Efendi’nin Silistre Müftüsü olduğundan sitayişle bahsederek halk arasında hürmet gördüğünü, mahkeme ve mektep işlerini iyi takip ettiğini, Türk ve Bulgar milletvekillerinin kendisini saygıyla andığını ifade etmiştir. Özellikle de Silistre Müslümanlarının birlik ve beraberliğinde Kırım asıllı Hacı Yahya ile büyük katkılarının olduğunu da vurgulamıştır. Şu sözleri de söylediklerini açıkça ortaya koymaktadır: “Silistre ehl-i İslâmı beyninde hakikaten mevcut olan ittifâk-ı metîn ve vifâk-ı mekîn müftî-i terekkî-perver Faziletlû Hâfız Bilâl Efendinin eser-i âlî-himmet-i bîhemtâlarıdır.”
Bütün bunlarla beraber Hâfız Bilâl Efendi’yi bizim açımızdan önemli kılan onun bir de başkent Sofya’da müftülük yapmış olmasıdır. Sofya Müftülüğüne görevlendirilmesinin tarihi tam tespit edilememekle birlikte 1890’lı yıllarda Stambolov hükümeti zamanında olduğu açıktır. Kaynaklar Hâfız Bilâl Efendi’nin 1894 yılında Sofya Müftüsü olduğunu göstermektedir. Ayrıca 1896 yılında tekrar aynı göreve seçildiği bildirilmiştir. Anlaşılan o ki, 1904 yılında Sofya Müftüsü olarak vefat eden Hâfız Bilâl Efendi 10 yıldan fazla Sofya Müftüsü olarak hizmet etmiştir.
Başmüftülük kuruluncaya kadar Sofya Müftüsü belirli hususlarda bütün Bulgaristan Müslümanlarını temsil yetkisine sahip olmuştur. Bulgar ve Osmanlı devlet yetkilileri ile ilişkiler Sofya Müftüsü üzerinden yürütülmüştür. O yüzden Hâfız Bilâl Efendi’nin bu süreçteki yeri son derece önemlidir. Bu görevini başarıyla yürüten Hâfız Bilâl Efendi, Bulgaristan ve Osmanlı kanunlarını göz önünde bulundurmak suretiyle müftülük teşkilâtını düzene koyacak bir talimatname taslağını hazırlayıp Haziran 1894’te İstanbul’daki Meşihat makamına iletmiştir. Meşihat makamınca onaylanan belge iki ay sonra müftülüğe iade edilerek Bulgar devleti yetkililerine sunulmuştur. Birçok değişiklik yapılmak suretiyle bu talimatname Eylül 1895’te resmî olarak onaylanarak yürürlüğe girmiştir. Her ne kadar arzu edilen seviyede olmasa da bu kapsamlı düzenleme ileriye dönük ciddi bir adımdır. Bu çalışmalarından dolayı takdir edilmiş olacak ki, Hâfız Bilâl Efendi, Mart 1896’da Çar Ferdinand’ın heyetine katılmak suretiyle İstanbul’a resmî ziyarete gitmiştir. Bazı kaynaklar, bu esnada Meşihat makamını da ziyaret ettiğini bildirmektedir. Bununla birlikte üstün hizmetlerinden dolayı Hâfız Bilâl Efendi’ye 1896 senesinde İzmir Payesi verilerek Osmanlı devleti tarafından da taltif edilmiştir.
Daha sonraki yıllarla ilgili elimizde pek bir mâlûmât olmamakla birlikte Hâfız Bilâl Efendi’nin hizmetlerini sürdürdüğü anlaşılmaktadır. Ancak bu esnada kendisine yöneltilen bazı eleştirileri dönemin gazete sayfalarında görmekteyiz. Ayrıca Sofya’daki Kara Cami olarak bilinen Mimar Sinan’ın eserinin kiliseye dönüştürülmesi ve bitişiğine eski Başbakan Petko Karavelov’un naaşının defnedilmesi hususunda gerekli direnci göstermediği ile ilgili dönemin Osmanlı Komiseri (Elçi) Ali Ferruh Bey tarafından merkeze şikâyet edilerek Karavelov’a karşı bir sempatisinin olduğu vurgulanmıştır. Bununla beraber eldeki veriler değerlendirildiğinde Hâfız Bilâl Efendi’nin aslında açık olmayıp devletçe gasbedilen bu caminin kiliseye dönüştürülmesi ile ilgili imkânları ölçüsünde tepki gösterdiği anlaşılmaktadır.
Hizmet hayatı boyunca takdir edilecek derecede birçok güzel hizmette bulunan Hâfız Bilâl Efendi’nin mutlaka hataları da olmuştur. Ama genele baktığımızda iyiliklerinin çok daha fazla olduğu anlaşılmaktadır. İyisiyle kötüsüyle bunca yıl hizmetten sonra Hâfız Bilâl Efendi Sofya Müftülüğü gibi mübarek bir makamda hizmette iken 6 Mayıs 1903 tarihinde vefat etmiştir. O yıllarda Sofya’da yeni açılmış olan Orlandovtsi Merkez Mezarlığının Türk parseline defnedilmiş ve mezarı bugüne kadar ayakta kalabilmiştir.
Allah gani gani rahmet eylesin!


Vedat S. Ahmed

Коментари

Популярни публикации от този блог

Selvi Boylu Minaresiyle Servi (Sevlievo) ÇOBANOĞLU CAMİSİ

Selvi Boylu Minares iyle  Servi (Sevlievo) Kasabası  ÇOBANOĞLU CAMİSİ “Selvi... Karşıdan görünen sevimli minareleri... Türklerden kalma saat kulesi, köprüsü, hükûmet konağı ile bir Türke daha mûnis, daha muhabbetli gibi görünüyor.” Sözleriyle başlıyor 1923 senesinde “Deliorman” gazetesinde yayınlanan “Razgrad’dan Plevne’ye” başlıklı yazı. Devamında kasabadaki Sultan Abdülaziz devrine ait görkemli taş köprüden, Selim Paşa hayrâtı olan çeşmelerden, 1193/1779-1780’de yapılan saat kulesinden, dört sınıflı Türk mektebinden ve gayretli müftüsü Hâfız Sâbit Efendiden söz ediyor... Aslında Servi/Selvi (Sevlievo) kasabası Koca Balkan’ın hemen hemen eteklerinde bulunan bir Türk yerleşim yeridir. 922/1516 yılından kısa bir zaman önce Türklerin iskân edilmesiyle kurulmuştur. Tabiî, civarda başka Türk köyleri de kurulmuş; Akıncılar, Malkoçlu, Ali Fakih, Çadırlı, Ulûfeci gibi isimler tamamen Türklük, fetih, evlâd-ı fâtihân kokuyor. 1516 yılında 18 hanelik yeni bir Türk yerleşim yeri olan Niğb

Mücadeleci Gazeteci ve Çanakkale Gazisi: MAHMUT NECMEDDİN DELİORMAN

Mücadeleci Gazeteci ve Çanakkale Gazisi MAHMUT NECMEDDİN DELİORMAN (1897-1973) Bulgaristan Türklerinin kültürel hayatında önemli bir yeri olan Mahmud Necmeddin (Deliorman), ömrünü gazetecilikle geçiren biri olmakla beraber siyasî ve toplumsal faaliyetlerde de bulunan bir şahsiyettir. Görüş ve çalışmaları sebebiyle Bulgaristan’da yaşadığı dönemde farklı tartışmalar içerisinde yer almış aydının kişiliği, eserleri ve fikirlerinin tanınması, Bulgaristan Müslümanları tarihinin daha iyi anlaşılması açısından önem arz etmektedir.  Mahmut Necmeddin, 1897/1898 yılında Razgrad şehrinde dünyaya gelmiştir. Babası Hâfızoğulları sülâlesinden Ahmed Ağanın oğlu saraç Salih Efendi, annesi ise Kırımlı Hacı Hasan kızı Ayşe Hanımdır. İlk ve orta (rüşdiye) eğtimini doğduğu şehirde alan Mahmut Necmeddin, Balkan Savaşları sonrasında 16 yaşındayken Sofya’ya gitmiş ve orada Türkçe yayınlanan “Tunca”, “Resimli Türk Sadası” ve “Türk Sadası” gazetelerinde stajyer olarak çalışarak haber toplamış, tercüm

HASKÖY'DEKİ TARİHÎ ESKİ CAMİMİZ

Hasköy’de Bulunan Adı Üstüne ESKİ CAMİ Bulgaristan’ın güney kısmında bulunan Rodop dağlarının kuzey eteklerinde, Trakya ovasında bulunan Hasköy (Haskovo) şehri, Osmanlı üst düzey devlet yöneticilerinden birinin hası olarak küçük bir yerden büyük bir şehre dönüşmüştür. Edirne’nin fethi ile aynı yıllarda Osmanlı ordusu tarafından fethedilen Çirmen sancağı kapsamındaki yerleşim yerlerinden biridir. Osmanlı idaresinin son yıllarına kadar meşhur panayır yeri Uzunca-âbâd (Uzuncaova)’ya izafeten Uzunca-âbâd-ı Hasköy olarak bilinen yerleşim yeri, bir kaza merkezi olarak önceleri Çirmen ve Silistre sancaklarına, daha sonra da Filibe sancağına bağlanmıştır. Hasköy’ün tam fetih tarihi net olmamakla birlikte 1360’lı yıllarda olduğu tahmin edilmektedir. Bu yöreler, Sultan I. Murad döneminde Saruca Paşa tarafından fethedilmiştir. Bölgenin fethinden sonra bir taraftan imar edilen, diğer taraftan da Anadolu’dan getirilen Türklerle iskân edilen yerleşim yerleri arasında Hasköy de bulunmak