Пропускане към основното съдържание

ŞUMNU NÜVVÂB MEKTEBİ MÜDÜRÜ EMRULLAH EFENDİNİN DİPLOMASI NEREDE?

 

ŞUMNU 

NÜVVÂB MEKTEBİ MÜDÜRÜ 

EMRULLAH EFENDİNİN DİPLOMASI NEREDE?




Bulgaristan Müslümanları, Osmanlı döneminde olduğu gibi, Bulgaristan’ın Osmanlı devletinden ayrılıp müstakil devlet olma aşamasına girmesinden sonra da eğitim ve bilhassa dinî eğitim almak için en önemli merkez olarak payitaht İstanbul’u görmüşlerdir. Bu yüzden orada okumuş olmak ayrıcalık kabul edilmiştir. Nitekim Osmanlı dönemi ve sonrasındaki yarım asır boyunca İstanbul medreselerinde ve hatta diğer okullarda eğitim görmüş birçok tanınmış şahsiyet Bulgaristan Türk toplumuna hizmet etmiştir.

Bulgaristan bağımsızlığını ilân edip Osmanlı devleti tarafından tanınmasıyla Müslümanlar İstanbul ile bağlarını bir şekilde devam ettirseler de gidiş gelişlerdeki zorluklar, zaman zaman devletler arasında yaşanan gerginlikler, Türklerin yeni Bulgaristan’ı vatan olarak görmeye başlamaları ve kurulan yapıyı benimseyip kendilerini gidici değil de kalıcı olarak görmeleri sonucunda İstanbul’da eğitim alma imkânları günden güne azalmıştır. Bundan dolayı bu ihtiyacı mahallinde karşılama arayışları başlamış ve yaklaşık çeyrek asır süren, ama özellikle 1913 yılından sonra yoğunlaşan süreç sonunda Şumnu’daki Medresetü’n-Nüvvâb adlı okul 1922 yılında açılmış; lise kısmı aynı yıl, yüksek bölümü de 1930 yılında çalışmaya başlamıştır.

Anlatmaya çalıştığımız yarım asırlık sürecin ilk aşamasında Silistre medreselerinde eğitim görmüş; ikinci aşamada payitahtın ilim madeninden istifade etmek üzere bugünkü İstanbul Üniversitesinin selefi olan Osmanlı Dârü’l-Fünûnunda daha yüksek düzeyde öğrenim görmek için İlâhiyat/Ulûm-ı Şer‘iye Şubesi öğrencileri arasına girmiş bahtiyarlardan birisi de Deliorman’ın Yusufhanlar (Pristoe) köyünden Feyzullah oğlu Emrullah Efendidir.

1878 doğumlu olup ana-babadan öksüz kalmasına rağmen, azmederek bu yola koyulan Emrullah Efendi, tespitlerimize göre, Dârü’l-Fünûnun adı geçen şubesinden/fakültesinden mezun olan tek Bulgaristan Türküdür. Okulunu başarıyla tamamlayıp diploma almayı hak eden Emrullah Efendi, Bulgaristan Türklerinin yarım asırlık eğitim ve bilhassa dinî eğitim sürecinin üçüncü aşamasında memleketi Şumnu’da bulunmuş ve yeni bir dönemi teşkil eden Nüvvâb Medresesinin kuruluşu esnasında en önemli aktörlerden biri olmuştur. Böylece bir dönemden başka bir döneme geçişi sağlama, önceki dönemin birikimini yeni şartlara taşıma gibi sorumlu bir vazife üstlenmiştir.

Osmanlı Devlet Arşivinde kayıtlı olup ele aldığımız Osmanlıca vesika, bahsettiğimiz sürece tanıklık eden ufak bir hatıradır. 22 Teşrîn-i Sânî 1330/5 Aralık 1914 tarihini taşıyan mektup, o sırada vekâleten Şumnu Müftüsü görevinde bulunan Mustafa Hilmi Efendi tarafından yazılıp Maarif/Eğitim Bakanlığına gönderilmiştir.

Hatipzâde Mustafa Hilmi Efendi, Eskicuma’nın Çerkovna köyünden olup ulemadandır. İstanbul’da Medresetü’l-Kuzât adlı yüksek okuldan mezun olan bu zat, Eskicuma, Şumnu ve Batı Trakya’da müftülük, Başmüftü Yardımcılığı ve Kiremitlik Medresesinde müdürlük yapmıştır. XX. asrın ilk yarısında Bulgaristan Türklerine önemli hizmetlerde bulunan Mustafa Hilmi (Bilginer) 1983 yılında Adana’da vefat etmiştir.

Yazıya konu olup diploması istenen Emrullah Efendi, Şumnu’daki Müşebekli Medresesi ve Medrese-i Aliyede talebe okutarak eğitim hizmetine başlamış, daha sonra Nüvvâb Medresesinin kuruluş aşamasında önemli hizmetlerde bulunmuştur. Okulun ilk müdürü olup bu hizmeti 22 sene yürütmüş ve 30. 09. 1941 tarihinde görevi başında vefat etmiştir. Nüvvâb okulunu canı pahasına koruyan ve yaşatan Emrullah Efendi, yüzlerce Nüvvâblı yetiştirerek Bulgaristan Müslümanlarına en büyük hizmetlerden birini yapmıştır.

Vesikaya dönecek olursak, Mustafa Hilmi Efendi, vekâleten bulunduğu Şumnu Müftüsü sıfatıyla Osmanlı Maarif Bakanlığına yazdığı yazıyla bölgesinde müderrislik yapan Emrullah Efendinin diplomasının gönderilmesini talep etmiştir. Başka bir belgeden anlaşıldığına göre, yazı üniversitenin ilgili şubesine ulaştırılmış ve oradan diplomanın hazırlanıp onay için bakanlığa gönderildiği bildirilmiştir. Böylece, Emrullah Efendinin diploması elimizde olmasa da üniversiteden mezun olduğu belgelenmiş ve hatta öğrenci numarası da öğrenilmiş bulunmaktadır.

 

Vedat S. Ahmed


Коментари

Популярни публикации от този блог

Selvi Boylu Minaresiyle Servi (Sevlievo) ÇOBANOĞLU CAMİSİ

Selvi Boylu Minares iyle  Servi (Sevlievo) Kasabası  ÇOBANOĞLU CAMİSİ “Selvi... Karşıdan görünen sevimli minareleri... Türklerden kalma saat kulesi, köprüsü, hükûmet konağı ile bir Türke daha mûnis, daha muhabbetli gibi görünüyor.” Sözleriyle başlıyor 1923 senesinde “Deliorman” gazetesinde yayınlanan “Razgrad’dan Plevne’ye” başlıklı yazı. Devamında kasabadaki Sultan Abdülaziz devrine ait görkemli taş köprüden, Selim Paşa hayrâtı olan çeşmelerden, 1193/1779-1780’de yapılan saat kulesinden, dört sınıflı Türk mektebinden ve gayretli müftüsü Hâfız Sâbit Efendiden söz ediyor... Aslında Servi/Selvi (Sevlievo) kasabası Koca Balkan’ın hemen hemen eteklerinde bulunan bir Türk yerleşim yeridir. 922/1516 yılından kısa bir zaman önce Türklerin iskân edilmesiyle kurulmuştur. Tabiî, civarda başka Türk köyleri de kurulmuş; Akıncılar, Malkoçlu, Ali Fakih, Çadırlı, Ulûfeci gibi isimler tamamen Türklük, fetih, evlâd-ı fâtihân kokuyor. 1516 yılında 18 hanelik yeni bir Türk yerleşim yeri ...

ADIMIZ....

ADIMIZ...   Geçenlerde bir arkadaşla konuşurken “Gene mi bu ad değiştirme meselesi? Bıraksak bir tarafa bu konuyu...” dedi. Ve kendince haklıydı, çünkü kırk yıllık bir yarayı kaşımak, bu olayları yaşayanları karanlık günlere çeviriyor, nâhoş duygulara sebep oluyordu. Kendisini dinledim... Fakat kendimi de haklı görerek “Unutmamalıyız!” diye cevap verdim ve rahmetli Aliya İzzetbegoviç’in sözünü hatırlattım: “ Ne yaparsanız yapın soykırımı unutmayın, çünkü unutulan soykırım tekrarlanır! ” Siz de şöyle itiraz edebilirsiniz... “Unutmayalım, ama Aliya soykırımdan söz ediyor” diyebilirsiniz... Pek tabiî, bilge adamın soykırım dediğinin farkındayım. Ama bizim adlarımız uğruna yaşadıklarımız da bir nevi soykırım değil mi? Söyleyeceklerimi düşünün biraz... Ve bakmayın siz birilerinin “Soyadönüş Süreci” demesine... Bizim bazı yaşlılarımız o süslü ifadeyi kullanamadığı ya da bilinçli olarak kullanmadığı için onun yerine doğrudan “soykırım” dediğini defalarca duydum. Kaldı ki, Bulgarista...

Mücadeleci Gazeteci ve Çanakkale Gazisi: MAHMUT NECMEDDİN DELİORMAN

Mücadeleci Gazeteci ve Çanakkale Gazisi MAHMUT NECMEDDİN DELİORMAN (1897-1973) Bulgaristan Türklerinin kültürel hayatında önemli bir yeri olan Mahmud Necmeddin (Deliorman), ömrünü gazetecilikle geçiren biri olmakla beraber siyasî ve toplumsal faaliyetlerde de bulunan bir şahsiyettir. Görüş ve çalışmaları sebebiyle Bulgaristan’da yaşadığı dönemde farklı tartışmalar içerisinde yer almış aydının kişiliği, eserleri ve fikirlerinin tanınması, Bulgaristan Müslümanları tarihinin daha iyi anlaşılması açısından önem arz etmektedir.  Mahmut Necmeddin, 1897/1898 yılında Razgrad şehrinde dünyaya gelmiştir. Babası Hâfızoğulları sülâlesinden Ahmed Ağanın oğlu saraç Salih Efendi, annesi ise Kırımlı Hacı Hasan kızı Ayşe Hanımdır. İlk ve orta (rüşdiye) eğtimini doğduğu şehirde alan Mahmut Necmeddin, Balkan Savaşları sonrasında 16 yaşındayken Sofya’ya gitmiş ve orada Türkçe yayınlanan “Tunca”, “Resimli Türk Sadası” ve “Türk Sadası” gazetelerinde stajyer olarak çalışarak haber toplamış, te...