Пропускане към основното съдържание

MAKBÛL İKEN MAKTÛL OLAN PARGALI İBRAHİM PAŞA’NIN CAMİSİ

MAKBÛL İKEN MAKTÛL OLAN 

PARGALI İBRAHİM PAŞA’NIN CAMİSİ



Resim: Османски паметници в България


Bugün resmî adı Razgrad olan şehir, Türkler tarafından kurulmuştur, fakat bugünkü şehrin kenarında bulunup Osmanlıların Hisarlık dediği yerde hayat izleri kadim dönemlere uzanmaktadır. Bölgenin Türklerce fethinden bir müddet sonra Hisarlık yakınlarında oluşturulan Yenice köyü, yani bugünkü Razgrad şehir, ünlü Vezir-i Azam Pargalı İbrahim Paşa’nın bu yerleşim yerine 1533 yılında Makbul İbrahim Paşa Camisini yaptırmasıyla kurulmuştur. Anadolu Türkleriyle iskân edilen Yenice köyü daha sonra Hezargrad kaza merkezi, Razgrad sancak merkezi olmuş, bugün ise Türklerin yoğun yaşadığı bir il merkezimizdir.

Şehrin ilk sınırları ile ilgili bilgileri yine bu caminin 1533 yılında hazırlanıp günümüzde itina ile Topkapı Sarayında muhafaza edilen vakfiyesinden öğrenmekteyiz. Kanunî Sultan Süleyman’ın has ve makbul adamı, damadı ve vezir-i azamı olan İbrahim Paşa’ya başarılarından dolayı verilen Yenice köyü/Hezargrad, caminin giderlerinin karşılanması için Paşa tarafından vakfedilen beş köyden biridir. 



Yaklaşık 20 yıl sonrasına ait defterlerden Hezargrad’ın dört mahallesi olduğunu ve onlarda bulunan mabetleri adlarını taşıdığını öğrenmekteyiz. Bunlar; Cuma Camisi, Ahmed Bey Mescidi, İskender Bey Mescidi ve Behram Bey Mescididir. Bir asır sonra şehri ziyaret eden Evliya Çelebi ise Hezargad’ın “on mahalle ve bin yedi yüz adet bâğlı ve bâğçeli ve âb ı hayât sulu hâneler  ve on yedi mihrâptan” ibaret olduğunu bildirmiştir. E. H. Ayverdi de 18 cami ismi vermektedir, ancak bunların bazıları aynı camilerin tekrarıdır, zira 1869 ve 1873 yıllarına ait Tuna Vilâyeti Sâlnâmeleri bu sayıyı 11 olarak vermektedir. 

Hiç şüphesiz bu camilerin en büyüğü İbrahim Paşa camisidir. Asırların ve vefasızların yıpratmasına rağmen bugün de ihtişamını koruyan caminin önemini Evliya’dan dinleyelim: “Cümleden, mak¬bûl iken maktûl olan İbrâhim Paşa câmisi... Diyâr ı Rumeli'nde böyle câmi i selâtîn-misâl mabedhâne i musanna yoktur. Kubbe i nüh-tâkı tâk-i eflâke ser çekmiş gûyâ bir kubbe i felektir. Derûn ı câmi gâyet musanna tasarruflar ile mü¬zey¬yendir kim misli meğer İslâmbol'da Rüstem Paşa câmisi ola. Ve bir minare i mevzûnu var. Ve haremi ve şadırvanı ve imâreti ve bir adet müderrisli dârü't-tedrîsi ve dârü'l-kurrâsı ve mekteb i sıbyânı ve bir adet hamâmı. Cümle makbûl İbrâhîm Paşa hayrâtıdır kim cümle imârâtları ve câmi kıbâbları kurşum ile mestûr bir câmi i mamûrdur.” 



Bu değerli eserin en son 1978 yılında hamamı yıkılmış olup günümüze sadece camisi ulaşmıştır. Maalesef, komünizmin indirdiği darbeler sonucu cami de yarım asırdır çalışmamaktadır, zira restorasyon bahanesiyle kapatılmıştır. Ayrıca 1996 yılında caminin mülkiyetine devletçe el konmuştur. Razgrad Bölge Müftülüğünün çabalarına rağmen, 30 yıldan beri değişik engel ve bahanelerle caminin iadesi ve restorasyonu yapılamamıştır. Ancak bir seneden beri resmî kurumlar tarafından bazı ciddî adımların atıldığı görülmekte ve Müslüman toplum cami konusunda ümitlenmektedir.

Oysa bu cami hem Müslümanlar açısından, hem Bulgar tarihi açısından, hem de umumî kültür bakımından büyük önem taşımaktadır. Bunu ortaya koymak için ayrı bir eser kaleme alan Prof. L. Mikov, caminin tarihî değerini, üstün mimarî özelliklerini ve sanat bakımından ehemmiyetini tafsilâtlı olarak sergilemiştir.  Bu eser, daha önce yapılan arkeolojik kazılar, mimar N. Muşanov’un restorasyonla ilgili ön çalışmalar ve M. Kiel’in incelemelerinden de istifade ederek bugünkü İbrahim Paşa Camisinin aslında Paşanın yaptırdığı caminin yıkılıp 1616-1617 yılında yeniden yapıldığını ifade etmiştir. Bu tespit belirli dayanaklara sahipse de kesinlik ifade etmeyen bir yorumdur. Zira bugün caminin girişini süsleyen Arapça kitabede İbrahim Paşa tarafından yaptırıldığı açıkça ifade edildikten sonra Mahmud Paşa’nın eksik kalanı 1025/1616-1617 yılında tamamladığı ifade edilmiştir. Caminin her hâlükârda İbrahim Paşa’ya aidiyeti sözkonusudur. Bu aidiyet sebebiyle caminin gelirleri Osmanlı döneminde İbrahim Paşa’nın vakıflarından karşılanmıştır. Fakat Rus-Türk Harbinden sonra bu vakıflara devletçe el konması sebebiyle Razgrad’ın Türk milletvekilleri 1887 yılında ya bu vakıfların iade edilmesini ya da camiye devletçe tahsisat ayrılmasını istemişlerdir. Bununla beraber cami külliyesinin vakfiyesine göre idare edilmesi konusunda gayretler devam etmiştir. Hatta 1888 yılı ve sonrasında da vakfın son mütevellisi Rifat Efendi’nin vakfın hukukunu koruma çabaları sürmüştür ki, bu konu 1909 yılında Osmanlı ile Bulgar devletleri arasında kurulun ortak vakıf komisyonunun da gündemine girmiştir.

Cami, kullanılan inşa teknikleri, mimarî özellikleri ve tezyinatı ile dikkat çekmektedir. Bu konuda N. Muşanov’un önemli çalışmaları bulunmaktadır, ayrıca L. Mikov da büyük emek sarf ederek eserin analizini yapmıştır. Ancak hakkaniyet nâmına şunu da belirtmeden geçemeyeceğiz: Duvarlarda Rus-Türk Harbinden bir yıl önce Mücellit Hâfız Mehmed’in yazdığı hatların yanlış okunması veya zorlama yorumlara tâbi tutulması sebebiyle camide Şiilik etkisinden söz edilmiştir. Bu konudaki yanlışlığa örnek olarak Peygamber Efendimizin şefaatiyle ilgili sözleri ihtiva eden tuğralı hattın yanlış okunmasından ve müezzin mahfilindeki Bilâl-i Habeşî yazısı ile ilgili yorumun da gelenek ve bağlamdan kopuk zorlama tevillerden ibarettir.

Son olarak Makbul İbrahim Paşa’nın ve camisinde rızaen lillâh hizmet edenlerin ruhlarını şâd etmek için orada 1231/1815-16 yılında orada görev yapan Müftü İbrahim oğlu Halil Efendi, Müderris Mehmed Efendi, Hatip Hâfız Hacı Mehmed, Başimam Hâhfız Abdullah Efendi’nin isimlerini kaydedelim. 

Yarım asrı aşkın bir zamandır ibadete kapalı tutulan ve haraba yüz tutmuş olan tarihî camimiz 9 Ekim 2020 tarihi itibarıyla resmen Bulgaristan devleti tarafından restore edilmeye başlamıştır. Bu sevinçli olaya sebep olan ve hizmeti geçen herkesin Cenâb-ı Allah tarafından mükâfatlandırılmasını ve restorasyonun tamamlanarak tez zamanda ibadete açılmasını diliyoruz.



Vedat S. Ahmed

Коментари

Популярни публикации от този блог

Selvi Boylu Minaresiyle Servi (Sevlievo) ÇOBANOĞLU CAMİSİ

Selvi Boylu Minares iyle  Servi (Sevlievo) Kasabası  ÇOBANOĞLU CAMİSİ “Selvi... Karşıdan görünen sevimli minareleri... Türklerden kalma saat kulesi, köprüsü, hükûmet konağı ile bir Türke daha mûnis, daha muhabbetli gibi görünüyor.” Sözleriyle başlıyor 1923 senesinde “Deliorman” gazetesinde yayınlanan “Razgrad’dan Plevne’ye” başlıklı yazı. Devamında kasabadaki Sultan Abdülaziz devrine ait görkemli taş köprüden, Selim Paşa hayrâtı olan çeşmelerden, 1193/1779-1780’de yapılan saat kulesinden, dört sınıflı Türk mektebinden ve gayretli müftüsü Hâfız Sâbit Efendiden söz ediyor... Aslında Servi/Selvi (Sevlievo) kasabası Koca Balkan’ın hemen hemen eteklerinde bulunan bir Türk yerleşim yeridir. 922/1516 yılından kısa bir zaman önce Türklerin iskân edilmesiyle kurulmuştur. Tabiî, civarda başka Türk köyleri de kurulmuş; Akıncılar, Malkoçlu, Ali Fakih, Çadırlı, Ulûfeci gibi isimler tamamen Türklük, fetih, evlâd-ı fâtihân kokuyor. 1516 yılında 18 hanelik yeni bir Türk yerleşim yeri ...

ADIMIZ....

ADIMIZ...   Geçenlerde bir arkadaşla konuşurken “Gene mi bu ad değiştirme meselesi? Bıraksak bir tarafa bu konuyu...” dedi. Ve kendince haklıydı, çünkü kırk yıllık bir yarayı kaşımak, bu olayları yaşayanları karanlık günlere çeviriyor, nâhoş duygulara sebep oluyordu. Kendisini dinledim... Fakat kendimi de haklı görerek “Unutmamalıyız!” diye cevap verdim ve rahmetli Aliya İzzetbegoviç’in sözünü hatırlattım: “ Ne yaparsanız yapın soykırımı unutmayın, çünkü unutulan soykırım tekrarlanır! ” Siz de şöyle itiraz edebilirsiniz... “Unutmayalım, ama Aliya soykırımdan söz ediyor” diyebilirsiniz... Pek tabiî, bilge adamın soykırım dediğinin farkındayım. Ama bizim adlarımız uğruna yaşadıklarımız da bir nevi soykırım değil mi? Söyleyeceklerimi düşünün biraz... Ve bakmayın siz birilerinin “Soyadönüş Süreci” demesine... Bizim bazı yaşlılarımız o süslü ifadeyi kullanamadığı ya da bilinçli olarak kullanmadığı için onun yerine doğrudan “soykırım” dediğini defalarca duydum. Kaldı ki, Bulgarista...

Mücadeleci Gazeteci ve Çanakkale Gazisi: MAHMUT NECMEDDİN DELİORMAN

Mücadeleci Gazeteci ve Çanakkale Gazisi MAHMUT NECMEDDİN DELİORMAN (1897-1973) Bulgaristan Türklerinin kültürel hayatında önemli bir yeri olan Mahmud Necmeddin (Deliorman), ömrünü gazetecilikle geçiren biri olmakla beraber siyasî ve toplumsal faaliyetlerde de bulunan bir şahsiyettir. Görüş ve çalışmaları sebebiyle Bulgaristan’da yaşadığı dönemde farklı tartışmalar içerisinde yer almış aydının kişiliği, eserleri ve fikirlerinin tanınması, Bulgaristan Müslümanları tarihinin daha iyi anlaşılması açısından önem arz etmektedir.  Mahmut Necmeddin, 1897/1898 yılında Razgrad şehrinde dünyaya gelmiştir. Babası Hâfızoğulları sülâlesinden Ahmed Ağanın oğlu saraç Salih Efendi, annesi ise Kırımlı Hacı Hasan kızı Ayşe Hanımdır. İlk ve orta (rüşdiye) eğtimini doğduğu şehirde alan Mahmut Necmeddin, Balkan Savaşları sonrasında 16 yaşındayken Sofya’ya gitmiş ve orada Türkçe yayınlanan “Tunca”, “Resimli Türk Sadası” ve “Türk Sadası” gazetelerinde stajyer olarak çalışarak haber toplamış, te...