Пропускане към основното съдържание

Ilıcalar Şehri Köstendil’in İncisi: AHMED BEY CAMİSİ

Ilıcalar Şehri Köstendil’in İncisi

AHMED BEY CAMİSİ


Caminin günümüzdeki hâli


Osmanlı devletinin 1372 yılında savaşsız idaresine aldığı ve küçük bir yerleşim yerini imar ederek büyük bir şehir hâline getirdiği Köstendil, Osmanlı dönemindeki ilk asırlarda nüfus olarak yüzde 80 Müslüman-Türklerden oluşmaktadır. Şehir gelişirken dinî ihtiyaçları karşılamak için cami, medrese ve tekkelere de ihtiyaç artmış ve böylece sayıları zaman geçtikçe yükselmiştir. M. Kiel’e göre, şehrin ihtişamlı dönemlerinde cami sayısı 21’e ulaşmış, 1870 yılında ise Tuna Vilâyeti Salnamesine göre camiler 16 adettir. Ancak Y. İvanov, Köstendil Müftü Vekilliği verilerine dayanarak 19 cami ve mescit, 13 tekkeyi ismen zikretmiştir. Bunlar arasında kubbesi, mermer sütun ve kapitelleri, minaresi ile en görkemli olarak günümüze de ulaşan Ahmed Bey Camisini göstermiştir.

Yordan İvanov'un 1906 yılında yayınlanan "Severna Makediniya" adlı kitabından

 Zerafetinden dolayı İncili Cami olarak da bilinen bu mabet, şehrin merkezinde Roma dönemi kaplıca kalıntıları üzerine yapılan Çifte Hamam civarına kurulmuştur. Camiyi yapan hayırseverin Ahmed Bey olduğu bilinse de kimliği ve yaptırdığı tarih konusunda farklı görüşler vardır. O. N. Peremeci [Ahmed] Bey Camisinin 895/1490 yılında yapıldığını, M. Harbova ise mimarî tahlilleri sonucunda XV. asır eseri olduğunu bildirmiştir. Cami hakkında bir tarih vermeyen E. H. Ayverdi, Peremeci’nin tarihiyle ilgili kaynak vermediğine işaret etmiş, eski Sofya ve Filibe müftülerinden Sabit Efendiye dayanarak Bayezid ismi ile ilişkilendirildiğini belirtmiştir. İ. Tatarlı Hocamız 1575 tarihini benimsemiş, Y. İvanov, S. Eyice ve M. Kiel ise 1575-77 tarihini vermişlerdir. Hatta M. Kiel, camiyi yaptıranın Feridun Ahmed Bey olabileceği üzerinde durmuştur. Osmanlı vesikaları 1560’larda Köstendil’de sancak beyliği yapan Ahmed Beyden söz etmektedir, ayrıca devlet adamı ve tarihçi Feridun Ahmed Beyin 1576’den sonra Köstendil’de görev yaptığı bilinmektedir. Ancak Feridun Ahmed Beyin 1559 tarihli vakfiyesinde eserleri zikredilirken Köstendil’den bahsedilmemesi, sonradan da böyle bir kayda rastlanmaması, caminin ciddî tamirler görerek yapısında değişiklikler yapılmış olması ve belirttiklerimizden hareketle tarih ve yaptıran şahsiyet konusunun netleşmediği ortadadır.

Tarihî Pirgo Kulesi penceresinden camiye bakış


M. Harbova, 1616 yılında camide yapısal değişiklik meydana gelecek şekilde tamir edilip genişletildiğini bildirmiştir. Ayrıca caminin 1147/1734-35 yılında gördüğü tamir şu sözlerle tarihe mal edilmiştir: 

Bu câmiyi binâ eden cihân durdukça yâd olsun 

Eden tamirini yâ Rab iki âlemde şâd olsun 

Hizmet edenlere yâ Rab kerem bâbın küşâd eyle, 

Girip(?) cennetlere onlar cemâlinle şad eyle.

Sene 1147

Aynı kitabede Peygamberimize atfedilen şu sözler de yer almaktadır:

Es-salâtü imâdü’d-dîn

Femen ekâmehâ fekad ekâme’d-dîn

(Namaz dinin direğidir, kimi onu ikame ederse (doğrultursa, kılarsa), dinini ikame etmiş, ayakta tutmuş olur.)

Camiden söz ederken girişinde kapı ve pencerelerini kuşatan taş çerçeveleri üzerine yazılan ve tarihî değer taşıyan duvar yazılarındaki (grafiti) birbirinden anlamlı kelâm-ı kibar ve beyitleri, bilhassa Evliyâ Çelebi’nin camiyi ziyaret ettiğini gösteren kendi elyazısıyla kaleme aldığı “Melek Ahmed Paşa Hazretlerinin Müezzini Evliyâ-i Gülşenî ruhîçün Allah rızasîçün Fâtiha... Muharrem 1071/1660 ifadeleri kültür tarihimize renk katmaktadır. 

Caminin son cemaat mahalline bakan sağ penceresi

 

Evliya Çelebi hattıyla imzası

Ahmed Bey Camisinin dinî hayattaki yerini bir nebzecik göstermek açısından Osmanlı Arşivinde bulunan 1269/1853 tarihli muhasebe kayıtlarına göz atmakta fayda var. Bunlara göre, caminin çalışmasını sağlamak için dükkân ve arsaların yanı sıra 2700 guruş para vakfına sahip olduğu; önceki iki yılın toplam vakıf geliri 810 gruş, dükkân kirası 560 gruş ve arsa gelirinin de 32 gruş olduğu görülmektedir. Buna göre camideki hizmetler birer imam, hatip, müezzin, kayyım, mütevellî, Fatiha okuyan ve salevat okuyan kişi tarafından yürütülmüştür. Ayrıca Mevlid-i Nebî kutlaması, tamir ve kandil yağı ve aydınlatma için önemli bir para sarf edildiği belgelenmiştir. 


Şehirdeki Türklerin yarısının hicretine sebep olan Rus-Türk Harbi sırasında askerî depo olarak kullanılmaya başlayan cami daha sonra ibadete açılmamış, minaresi “yıldırım” hasarı sebebiyle yerel yönetim kararıyla 1904 yılında yıkılmıştır. Bu arada şehirdeki camilerin bir kısmı Bulgar makamlarınca yıkılmış, Köstendil Türklerinin büyük bir kısmı da Türkiye’ye göç edince kalan camiler de biraz sahipsiz kalmıştır. Bunu fırsat bilen devlet yetkilileri Ahmed Bey Camisini önce Arkeoloji Müzesi, sonra da Tarih Müzesi sergi salonuna dönüştürmüştür. 


Ahmed-i Bîcân isimli şahsın yazdığı beyit ve imza


1925 yılında “Deliorman” gazetesinde Mestanlı Miletvekili Bekir Sıdkı’nın yazdığı bir açıklamaya göre, İncili Cami, Rus-Türk Harbi esnasında askerî depo olarak kullanılmış, bu uygulamayı Bulgar idaresi de devam 1924 yılına kadar devam ettirmiş. Cami Arkeoloji Müzesi yapılmak üzere Meclis-i Mebusan tarafından belediyeye verilmiş ve bu süreçte ne Köstendil cemaat-i İslâmiyesi, ne de Başmüftülük Vakıflar Müdürlüğü, ne de Türk milletvekilleri caminin mülkiyeti hususunda ciddî bir tepki göstermemişlerdir. 

Anlaşılacağı üzere Ahmed Beyin İncili Camisi, Osmanlı idaresinden sonra Müslümanların elinden ve ibadethane olmaktan çıkmıştır. Şükürler olsun ki, her şeye rağmen cami binası ve mimarisi büyük ölçüde muhafaza edilmiş, hatta restore edilmiş ve 1968 yılında millî kültür abidesi ilân edilerek Köstendil’deki diğer camiler gibi yok olmaktan, Fatih Camisi gibi haraba yüz tutmaktan kurtarılmıştır.


Vedat S. Ahmed


Коментари

Популярни публикации от този блог

Selvi Boylu Minaresiyle Servi (Sevlievo) ÇOBANOĞLU CAMİSİ

Selvi Boylu Minares iyle  Servi (Sevlievo) Kasabası  ÇOBANOĞLU CAMİSİ “Selvi... Karşıdan görünen sevimli minareleri... Türklerden kalma saat kulesi, köprüsü, hükûmet konağı ile bir Türke daha mûnis, daha muhabbetli gibi görünüyor.” Sözleriyle başlıyor 1923 senesinde “Deliorman” gazetesinde yayınlanan “Razgrad’dan Plevne’ye” başlıklı yazı. Devamında kasabadaki Sultan Abdülaziz devrine ait görkemli taş köprüden, Selim Paşa hayrâtı olan çeşmelerden, 1193/1779-1780’de yapılan saat kulesinden, dört sınıflı Türk mektebinden ve gayretli müftüsü Hâfız Sâbit Efendiden söz ediyor... Aslında Servi/Selvi (Sevlievo) kasabası Koca Balkan’ın hemen hemen eteklerinde bulunan bir Türk yerleşim yeridir. 922/1516 yılından kısa bir zaman önce Türklerin iskân edilmesiyle kurulmuştur. Tabiî, civarda başka Türk köyleri de kurulmuş; Akıncılar, Malkoçlu, Ali Fakih, Çadırlı, Ulûfeci gibi isimler tamamen Türklük, fetih, evlâd-ı fâtihân kokuyor. 1516 yılında 18 hanelik yeni bir Türk yerleşim yeri ...

ADIMIZ....

ADIMIZ...   Geçenlerde bir arkadaşla konuşurken “Gene mi bu ad değiştirme meselesi? Bıraksak bir tarafa bu konuyu...” dedi. Ve kendince haklıydı, çünkü kırk yıllık bir yarayı kaşımak, bu olayları yaşayanları karanlık günlere çeviriyor, nâhoş duygulara sebep oluyordu. Kendisini dinledim... Fakat kendimi de haklı görerek “Unutmamalıyız!” diye cevap verdim ve rahmetli Aliya İzzetbegoviç’in sözünü hatırlattım: “ Ne yaparsanız yapın soykırımı unutmayın, çünkü unutulan soykırım tekrarlanır! ” Siz de şöyle itiraz edebilirsiniz... “Unutmayalım, ama Aliya soykırımdan söz ediyor” diyebilirsiniz... Pek tabiî, bilge adamın soykırım dediğinin farkındayım. Ama bizim adlarımız uğruna yaşadıklarımız da bir nevi soykırım değil mi? Söyleyeceklerimi düşünün biraz... Ve bakmayın siz birilerinin “Soyadönüş Süreci” demesine... Bizim bazı yaşlılarımız o süslü ifadeyi kullanamadığı ya da bilinçli olarak kullanmadığı için onun yerine doğrudan “soykırım” dediğini defalarca duydum. Kaldı ki, Bulgarista...

Mücadeleci Gazeteci ve Çanakkale Gazisi: MAHMUT NECMEDDİN DELİORMAN

Mücadeleci Gazeteci ve Çanakkale Gazisi MAHMUT NECMEDDİN DELİORMAN (1897-1973) Bulgaristan Türklerinin kültürel hayatında önemli bir yeri olan Mahmud Necmeddin (Deliorman), ömrünü gazetecilikle geçiren biri olmakla beraber siyasî ve toplumsal faaliyetlerde de bulunan bir şahsiyettir. Görüş ve çalışmaları sebebiyle Bulgaristan’da yaşadığı dönemde farklı tartışmalar içerisinde yer almış aydının kişiliği, eserleri ve fikirlerinin tanınması, Bulgaristan Müslümanları tarihinin daha iyi anlaşılması açısından önem arz etmektedir.  Mahmut Necmeddin, 1897/1898 yılında Razgrad şehrinde dünyaya gelmiştir. Babası Hâfızoğulları sülâlesinden Ahmed Ağanın oğlu saraç Salih Efendi, annesi ise Kırımlı Hacı Hasan kızı Ayşe Hanımdır. İlk ve orta (rüşdiye) eğtimini doğduğu şehirde alan Mahmut Necmeddin, Balkan Savaşları sonrasında 16 yaşındayken Sofya’ya gitmiş ve orada Türkçe yayınlanan “Tunca”, “Resimli Türk Sadası” ve “Türk Sadası” gazetelerinde stajyer olarak çalışarak haber toplamış, te...