Пропускане към основното съдържание

Dupnitsa Camisi

DUPNİTSA KASABASININ TARİH CAMİSİ




Günümüzde pek dikkate değer bir özelliği bulunmayan Sofya’ya bir menzil mesafedeki Dupniçe (Dupnitsa) kasabası, hem Batı hem de Akdeniz istikametine giden yol üzerinde bulunması sebebiyle Osmanlılar tarafından keşfedilip geliştirilеn bir yerleşim yeridir. H. Matanov’un Köstendil sancağı ile ilgili çalışmasında belirttiğine göre, 1450-1490 arasına dair eldeki belgelerde Dupnitsa bir köy olarak geçer. G. Boykov’a göre, Köstendil bölgesinin Osmanlılarca fethedilmesiyle Dupnitsa da sühuletle ve sarsıntısız bir şekilde Devlet-i Aliye topraklarına katılır. 1490’dan itibaren kaynaklarda kasaba, nahiye ve kaza merkezi olarak zikredilen Dupnitsa, D. İhçiev’in tercüme ettiği Rila Manastırı ile ilgili 1498 yılından belgelerde kaza merkezi olarak görülür.
Başlangıçta Hristiyan nüfusun fazla olduğu Dupnitsa’ya Müslümanların yerleşmesi ve ihtidaların da olması sebebiyle bir taraftan Müslüman nüfus artış gösterir, diğer taraftan da kasaba Bey Köprüsünden Taşköprü istikametine doğru gelişir. Bu husustaki yoğun gelişmeler, G. Boykov’un ifadesiyle, daha ziyade XVI. asrın ilk çeyreğinden sonra olur. Bununla beraber yayınlanan Osmanlı belgelerinden XVI. asır sonları ve XVII. asır başlarından itibaren kasabada daha yoğun bir gelişim yaşandığı görülür. Bunun en belirgin göstergesi ise 1570’li yıllarda kasabanın yedi mahallesinde 145’i Müslüman, 120’si de Hristiyan olmak üzere 265 hane yaşarken ve 1 cami, 3 mescit, 2 tekke ve 1 mektep varken, bundan sonraki döneme ait belgelerde bu sayı artar. XVII. asrın ortalarında Dupnitsa’yı ziyaret eden Evliyâ Çelebi, kasabanın “âb u havâsı gâyet latîf olduğundan Dupnitsa’nın güzelleri de çoktur” diye yazar ve camileri, medreseleri, mektepleri, iki hamam ve iki tekkesi olduğunu bildirir. Hatta tekkelerden birinin Bektaşîlere aidiyetini belirtir. Bu arada parantez açarak söyleyelim ki, alim, tarihçi ve devlet adamı İbn Kemal, meşhur Osmanlı tarihini yazmak için güzel havasından dolayı zaman zaman Dupnitsa’ya gelip ikamet eder.
Eldeki belge ve araştırmalara göre, Dupnitsa’daki Hristiyanların yaşadığı Hisar altındaki mahallenin karşısına, Cermen deresinin diğer tarafına Müslümanlar yerleşir ve dereye yakın bir mesafede bugün Askerî Kulübün olduğu yere Eski Cami olarak bilinen mabet inşa edilir. Bunun daha XV. yüzyılda olduğu muhakkaktır, zira 1499 yılında oradan geçen şövalye Arnold von Harf kasabadaki camiden söz eder. Ayrıca yine aynı dönemde kasabanın kenarlarında bir yere Bektaşî tekkesi kurulur, zira 1510 yıllarında bu tekkenin meşhur Şahkulu ile irtibatlı olduğu kayıtlarda geçer. Bu dergâh, arşiv belgelerinde Hıdır Baba Zaviyesi olarak geçen ve Dupnitsa tarihiyle ilgili değerli bir kitap yazan N. Lazarkov’un rivayetlere dayanarak Osmanlıların Dupnitsa’yı fethettiği 1382 yılında buralara geldiğini ve bir kilisenin yerine tekke kurarak halk üzerinde etkili olduğunu bildirdiği Hıdır Baba tarafından kurulan tekkedir. Bu eser yıkılıp 1888 yılında yerine “Sveti Georgi” Kilisesi yapılmıştır.
Şehrin gelişimini M. Kiel, kasabanın merkezine yapılan ve bugüne kadar gelen Eski Cami ve külliyesine bağlamaktadır. Ancak G. Boykov’un da dikkatle üzerine durarak tespit ettiği husus, Eski Caminin bugün ayakta bulunan cami ile aynı olmadığı ve Türklerin ilk yerleştiği mahallede kurulduğudur. Bunu, kasabayla ilgili ve bilhassa 13 camisi ve yerleriyle ilgili değerli bilgiler veren N. Lazarkov çok açık bir şekilde belirtir. Nitekim Dupnitsa camisiyle ilgili bir makale kaleme alan L. Mikov da aynı kanaati taşır.


Bugün kasaba merkezinde bulunan cami, bazı kayıtlarda Eski Cami veya Ahmed Bey Camisi olarak zikredilse de her ikisi de olmadığı anlaşılmaktadır. Ahmed Bey isminde bir zatın Eski Camiye zamm-ı vakıfta bulunduğunu, yani kuruluşundan bir zaman sonra ilâve vakıf bağışladığını E. H. Ayverdi zikreder. Ancak bütün belgeler incelendiğinde yukarıda da belirttiğimiz gibi bu caminin bugün ayakta duran cami olmadığı görülür. Günümüzde Dupnitsa’nın merkezini süsleyen tarihî Taşköprü yanındaki caminin ismi belli değil. Bu caminin kayıtlarda geçen Şeyh Bâlî Efendi Camisi olma ihtimali bulunmakla beraber kesinlik kazanabilmesi için net delillere ihtiyaç var. Yanındaki türbesi caminin tasavvuf ile olan olan bağını ayrıca güçlendirir. Kaldı ki, kasabada Sofyalı Bâlî Efendi ile irtibatlı bir Halvetî dergâhın bulunduğu kesindir. Böyle olmakla beraber caminin şimdilik şartlı olarak Taşköprü yakınındaki cami olarak veya Taşköprü Camisi olarak adlandırabiliriz. 
XVI. yüzyıl yapısı olan Dupnitsa Camisi, Rus-Türk Harbinden kısa bir zaman sonra Bulgarlar tarafından gaspedilmiştir. Kasabada parmakla sayılacak kadar Türk kalması ve 60-70 hane de Müslüman Çingenenin bulunmasına rağmen, Osmanlı eserleri birer birer yıkılırken bu caminin de önce minaresi yıkılmış, daha sonra da değişik amaçlarla kullanılmaya başlanmıştır. 1920’lerde hapishane olarak kullanılan cami, kısa bir zaman sonra Arkeoloji Müzesine dönüştürülmüştür. 1971-1974 yılları arasında restore edilen cami günümüzde sanat galerisi olarak kullanılmaktadır. 

Vedat S. Ahmed

Коментари

Популярни публикации от този блог

Selvi Boylu Minaresiyle Servi (Sevlievo) ÇOBANOĞLU CAMİSİ

Selvi Boylu Minares iyle  Servi (Sevlievo) Kasabası  ÇOBANOĞLU CAMİSİ “Selvi... Karşıdan görünen sevimli minareleri... Türklerden kalma saat kulesi, köprüsü, hükûmet konağı ile bir Türke daha mûnis, daha muhabbetli gibi görünüyor.” Sözleriyle başlıyor 1923 senesinde “Deliorman” gazetesinde yayınlanan “Razgrad’dan Plevne’ye” başlıklı yazı. Devamında kasabadaki Sultan Abdülaziz devrine ait görkemli taş köprüden, Selim Paşa hayrâtı olan çeşmelerden, 1193/1779-1780’de yapılan saat kulesinden, dört sınıflı Türk mektebinden ve gayretli müftüsü Hâfız Sâbit Efendiden söz ediyor... Aslında Servi/Selvi (Sevlievo) kasabası Koca Balkan’ın hemen hemen eteklerinde bulunan bir Türk yerleşim yeridir. 922/1516 yılından kısa bir zaman önce Türklerin iskân edilmesiyle kurulmuştur. Tabiî, civarda başka Türk köyleri de kurulmuş; Akıncılar, Malkoçlu, Ali Fakih, Çadırlı, Ulûfeci gibi isimler tamamen Türklük, fetih, evlâd-ı fâtihân kokuyor. 1516 yılında 18 hanelik yeni bir Türk yerleşim yeri olan Niğb

Mücadeleci Gazeteci ve Çanakkale Gazisi: MAHMUT NECMEDDİN DELİORMAN

Mücadeleci Gazeteci ve Çanakkale Gazisi MAHMUT NECMEDDİN DELİORMAN (1897-1973) Bulgaristan Türklerinin kültürel hayatında önemli bir yeri olan Mahmud Necmeddin (Deliorman), ömrünü gazetecilikle geçiren biri olmakla beraber siyasî ve toplumsal faaliyetlerde de bulunan bir şahsiyettir. Görüş ve çalışmaları sebebiyle Bulgaristan’da yaşadığı dönemde farklı tartışmalar içerisinde yer almış aydının kişiliği, eserleri ve fikirlerinin tanınması, Bulgaristan Müslümanları tarihinin daha iyi anlaşılması açısından önem arz etmektedir.  Mahmut Necmeddin, 1897/1898 yılında Razgrad şehrinde dünyaya gelmiştir. Babası Hâfızoğulları sülâlesinden Ahmed Ağanın oğlu saraç Salih Efendi, annesi ise Kırımlı Hacı Hasan kızı Ayşe Hanımdır. İlk ve orta (rüşdiye) eğtimini doğduğu şehirde alan Mahmut Necmeddin, Balkan Savaşları sonrasında 16 yaşındayken Sofya’ya gitmiş ve orada Türkçe yayınlanan “Tunca”, “Resimli Türk Sadası” ve “Türk Sadası” gazetelerinde stajyer olarak çalışarak haber toplamış, tercüm

HASKÖY'DEKİ TARİHÎ ESKİ CAMİMİZ

Hasköy’de Bulunan Adı Üstüne ESKİ CAMİ Bulgaristan’ın güney kısmında bulunan Rodop dağlarının kuzey eteklerinde, Trakya ovasında bulunan Hasköy (Haskovo) şehri, Osmanlı üst düzey devlet yöneticilerinden birinin hası olarak küçük bir yerden büyük bir şehre dönüşmüştür. Edirne’nin fethi ile aynı yıllarda Osmanlı ordusu tarafından fethedilen Çirmen sancağı kapsamındaki yerleşim yerlerinden biridir. Osmanlı idaresinin son yıllarına kadar meşhur panayır yeri Uzunca-âbâd (Uzuncaova)’ya izafeten Uzunca-âbâd-ı Hasköy olarak bilinen yerleşim yeri, bir kaza merkezi olarak önceleri Çirmen ve Silistre sancaklarına, daha sonra da Filibe sancağına bağlanmıştır. Hasköy’ün tam fetih tarihi net olmamakla birlikte 1360’lı yıllarda olduğu tahmin edilmektedir. Bu yöreler, Sultan I. Murad döneminde Saruca Paşa tarafından fethedilmiştir. Bölgenin fethinden sonra bir taraftan imar edilen, diğer taraftan da Anadolu’dan getirilen Türklerle iskân edilen yerleşim yerleri arasında Hasköy de bulunmak