Пропускане към основното съдържание

Aydoğdulu Hacı Fikret

Deliorman’ın Ballı Hocası


AYDOĞDULU HACI FİKRET

 



Deliorman iyi pehlivanların yanısıra iyi hocalar da yetiştirmiştir. Özellikle Aydoğdu (İzgrev) köyü bu konuda önemli bir yerdir. Zira Bulgaristan’a Osman Akif Efendi gibi bir Başmüftü; Şumnu, Aydos, Filibe, Eski Zağra, Tırnova gibi bölgelere hatta Türkiye’ye müftüler, Nüvvâb Medresesine hocalar vermiş bir köydür. Geçmişteki bu zengin birikimden istifade ederek alâ kaderi’l-imkân günümüze aktarma gayreti içerisinde olan köyün imam-hatibi Hacı Fikret İlyas, Aydoğdu’yu sadece Deliorman’da değil, Dobruca ve Gerlova’da tatlı dili, güzel okuyuşları ve yaptığı dualarıyla duyuran bir kimsedir.

Hacı Fikret İlyas, 1934 senesinde dünyaya gelmiştir. Babası İlyas aga yumurta alıp satmakla, esnaflıkla ailesini geçindiren bir kimsedir. Fikret İlyas, çok küçük yaşta anadan öksüz kalmıştır. Bir ara İstanbul’a giden babası oradan bir “hanım” almıştır. İyi bir annelik yapmış olan bu hanımefendiyi Hacı Fikret bugün de hayır dua ile anmaktadır.

Zor şartlara rağmen babası, delikanlı Fikret’i Şumnu’da medreseye göndermiş, fakat hem imkânsızlık, hem de rahatsızlık sebebiyle okulu tamamlayamamıştır. Ancak rüşdiye tahsili görmüştür. O zamanlar, rüşdiye mezunlarının öğretmenlik bile yaptığı bir dönemdir. Fakat genç Fikret öğretmenlik değil de tarım işlerine koyulur. Bulgaristan Türk köylerinde ilk kurulan tarım kooperatifi (TKZS) onun köyündedir. O, bu kooğeratifte tarım makineleri uzmanı, özellikle de biçerdöverci olur. Emekliliğe kadar da bu görevini sürdürür. Geceli gündüzlü çalışmalarıyla birçok ödül alır.


Ancak Fikret İlyas, biçtiği ekinlerle “sosyalizmi kurarken” kimliğini şekillendiren Türklük ve İslâmiyetten de kopmaz. Hatta buğdayların başakları sararıp eğildiği ve mahsulü toplama “kampanyasının” ülke çapında bir yarış havasında ayyuka çıktığı bir dönemde bir numaralı biçerdöverci Fikret İlyas, Cuma günü olması sebebiyle makineyi durdurur. Çaktırmadan Cuma namazına gider. Bu aslında komünizm davasına ihanettir. Bunun farkında olduğu için Fikret İlyas makinenin zincirini söker ve tamir bahanesiyle yanına alır. Gidip Cuma namazını kılar. Ancak o esnada goygoycu başılarından kurt gibi biri gelir ve “trak trak trak” diye çalışıp sosyalizmi inşa etmesi gereken biçerdöverin çalışmadığını görünce küplere biner. Bir de birileri Fikret İlyas’ın tamirhanede değil de camide olduğunu fısıldayınca adam küplere biner. Hâlâ makineleşmeyen insanların var olduğunu görmesi büyük bir hiddete sebep olur! “Hain” Fikret’i komünizme ihanetten dolayı ölümle tehdit eder... Ancak daha sonra araya giren başka yöneticilerin olayı sakinleştirmesi üzerine büyük bir parasal ceza ile iş halledilir. Tabiî, biçerdöverci Fikret de ondan sonra daha tedbirli davranır. Günler gelip geçer ve komünist rejim düşüp gider...

Kasım 1989... Ülkede farklı bir rüzgâr esmeye başladı. Camiler kapılarını genişçe açtı. Açtı açmasına da ortalıkta camiye gelenleri karşılayacak, açlık ve susuzluklarını giderecek hoca yok... Düne gelinceye kadar var olanların bir kısmı ebedî yolculuğa çıkmış, bir kısmı Anavatan yolculuğuna koyulmuştur. Kalanların bir kısmı ise “biz bu işlerden koptuk” diyerek bazen olgunluk, bazen yılgınlık, bazen de aymazlık göstermiştir. İşte böyle bir dönemde artık emklilik çağına da gelen Fikret İlyas, silkinir, eski hatıraları yâd edip “biz bu yükü taşımalıyız” diyerek kendisine teklif edilen imam-hatiplik görevini üstlenir. Kısa okul hayatında elde ettiği ilimle Deliorman odalarında “efendileri” dinleyerek kuşandığı irfanı söyletmeye başlar Fikret Hoca.

Kaderin cilvesi ile yeni dönemde turkuaza boyanmaya çalışan kıpkızıl Başmüftü Nedim Gencev eski tanışıklığı olan Fikret Hoca, Bulgaristan’dan hacca ilk gidenlerden biridir. Bizim kendisiyle tanışıklığımız da hac dönüşüne rastlamaktadır. Çocuklara karşı farklı bir yaklaşımı olan Hacı Fikret, bizi köyündeki camide görünce birkaç kelâm öğretip bir “hacı tesbihi” hediye etmişti. Hem tesbih hem de hacılıktan, bir de o senelerde... Erişilmez bir mutluluk!

O gün bugündür Hacı Fikret kutsal görevini sürdürüyor. Sosyal kişiliği, onu Deliorman’ın hocası yapmış bulunmaktadır. Bir de üstüne “Ballı Hoca”dır...

Fikret Hoca, insanların gönlünü almayı biliyor. Eski çıkıları karıştırıp birkaç söz her zaman söyleyebiliyor. Bir şiir, bir mani, hatta yeri geldiğinde çok derin anlam yüklü bir türküyle gönülleri fethediyor. Geleneksel Rumeli makamıyla okuduğu Kur’ân-ı Kerim ve mevlidleri ise dinleyenlerin kalbine su serpiyor.

Ama onun yapmak istediği en güzel şeylerden biri, insanlara, hele de çocuklara dinî bilgileri aktarmaktır. O yüzden etrafında onlarca çocuk oluyordu. Nasıl başarıyorsun bu işi sorusuna cevaben: “Ben kovancıyım, birkaç sandık kovanım, biraz balım her zaman var. Kur’ân kursu yaparken yanıma bir burkan (kavanoz) bal alırım. Kursa gelen çocuklarla dersimizi yaptıktan sonra onları eve uğurlarken her birine bir kaşık bal ikram ederim. Onlar da ertesi gün tekrar koşa koşa gelir.” Demek, işin sırrı bal ikram etmekmiş...

Bu bal bazen kovan balı, bazen ağızadan dökülen birkaç söz olabilir... “Müslümanlar” dergisi abone kampanyası esnasında “bal burkanı” ile dolaşmıyor Hacı Fikret, ama ziyaret ettiklerini de abone etmeden ayrılmıyor. Çünkü Deliorman’ın “Ballı Hocası” Hacı Fikret’in ağzından bal akıyor.

Allah kendisine hayırlı uzun ömürler ve güzel hizmetler nasip etsin!


                                                                                                            Vedat S. Ahmed


Hacı Fikret'in okuduğu bir aşr-ı şeriften bir kesit: https://www.youtube.com/watch?v=GrDoyiWoHdU


 


Коментари

Популярни публикации от този блог

Selvi Boylu Minaresiyle Servi (Sevlievo) ÇOBANOĞLU CAMİSİ

Selvi Boylu Minares iyle  Servi (Sevlievo) Kasabası  ÇOBANOĞLU CAMİSİ “Selvi... Karşıdan görünen sevimli minareleri... Türklerden kalma saat kulesi, köprüsü, hükûmet konağı ile bir Türke daha mûnis, daha muhabbetli gibi görünüyor.” Sözleriyle başlıyor 1923 senesinde “Deliorman” gazetesinde yayınlanan “Razgrad’dan Plevne’ye” başlıklı yazı. Devamında kasabadaki Sultan Abdülaziz devrine ait görkemli taş köprüden, Selim Paşa hayrâtı olan çeşmelerden, 1193/1779-1780’de yapılan saat kulesinden, dört sınıflı Türk mektebinden ve gayretli müftüsü Hâfız Sâbit Efendiden söz ediyor... Aslında Servi/Selvi (Sevlievo) kasabası Koca Balkan’ın hemen hemen eteklerinde bulunan bir Türk yerleşim yeridir. 922/1516 yılından kısa bir zaman önce Türklerin iskân edilmesiyle kurulmuştur. Tabiî, civarda başka Türk köyleri de kurulmuş; Akıncılar, Malkoçlu, Ali Fakih, Çadırlı, Ulûfeci gibi isimler tamamen Türklük, fetih, evlâd-ı fâtihân kokuyor. 1516 yılında 18 hanelik yeni bir Türk yerleşim yeri ...

ADIMIZ....

ADIMIZ...   Geçenlerde bir arkadaşla konuşurken “Gene mi bu ad değiştirme meselesi? Bıraksak bir tarafa bu konuyu...” dedi. Ve kendince haklıydı, çünkü kırk yıllık bir yarayı kaşımak, bu olayları yaşayanları karanlık günlere çeviriyor, nâhoş duygulara sebep oluyordu. Kendisini dinledim... Fakat kendimi de haklı görerek “Unutmamalıyız!” diye cevap verdim ve rahmetli Aliya İzzetbegoviç’in sözünü hatırlattım: “ Ne yaparsanız yapın soykırımı unutmayın, çünkü unutulan soykırım tekrarlanır! ” Siz de şöyle itiraz edebilirsiniz... “Unutmayalım, ama Aliya soykırımdan söz ediyor” diyebilirsiniz... Pek tabiî, bilge adamın soykırım dediğinin farkındayım. Ama bizim adlarımız uğruna yaşadıklarımız da bir nevi soykırım değil mi? Söyleyeceklerimi düşünün biraz... Ve bakmayın siz birilerinin “Soyadönüş Süreci” demesine... Bizim bazı yaşlılarımız o süslü ifadeyi kullanamadığı ya da bilinçli olarak kullanmadığı için onun yerine doğrudan “soykırım” dediğini defalarca duydum. Kaldı ki, Bulgarista...

Mücadeleci Gazeteci ve Çanakkale Gazisi: MAHMUT NECMEDDİN DELİORMAN

Mücadeleci Gazeteci ve Çanakkale Gazisi MAHMUT NECMEDDİN DELİORMAN (1897-1973) Bulgaristan Türklerinin kültürel hayatında önemli bir yeri olan Mahmud Necmeddin (Deliorman), ömrünü gazetecilikle geçiren biri olmakla beraber siyasî ve toplumsal faaliyetlerde de bulunan bir şahsiyettir. Görüş ve çalışmaları sebebiyle Bulgaristan’da yaşadığı dönemde farklı tartışmalar içerisinde yer almış aydının kişiliği, eserleri ve fikirlerinin tanınması, Bulgaristan Müslümanları tarihinin daha iyi anlaşılması açısından önem arz etmektedir.  Mahmut Necmeddin, 1897/1898 yılında Razgrad şehrinde dünyaya gelmiştir. Babası Hâfızoğulları sülâlesinden Ahmed Ağanın oğlu saraç Salih Efendi, annesi ise Kırımlı Hacı Hasan kızı Ayşe Hanımdır. İlk ve orta (rüşdiye) eğtimini doğduğu şehirde alan Mahmut Necmeddin, Balkan Savaşları sonrasında 16 yaşındayken Sofya’ya gitmiş ve orada Türkçe yayınlanan “Tunca”, “Resimli Türk Sadası” ve “Türk Sadası” gazetelerinde stajyer olarak çalışarak haber toplamış, te...