Deliorman’ın Bülbülü
İBRAHİM GÜRSES HOCA
Halk arasında Enberler olarak bilinen Enbiyalar (Kliment) köyü üç farklı mahalleden müteşekkil Osmanlılar tarafından kurulmuş, eski ve büyükçe bir Türk köyüdür. Deliorman’ın göbeğinde bulunan bu köyde 1932 yılında Çolaklar ailesinde İsmail oğlu İbrahim dünyaya gelir. Zamanla ses ve yorum kabiliyetiyle nâm salan bu Deliormanlı Gürses soyadıyla meşhur olur. 90’a merdiven dayayan İbrahim Gürses Hoca, sesi, sözü, birikimi, efendiliği, nezaketi edebi ve kültürüyle hâlâ köydeşlerine güzellikler yaştmaya ve örnek olmaya devam etmektedir. “Namus gider dönmez geri/Yoktur onun belli yeri” diyor Deliorman’ın çınarı.
Elinde uduyla koro yöneticisi İbrahim Gürses |
Halk arasında Enberler olarak bilinen Enbiyalar (Kliment) köyü üç farklı mahalleden müteşekkil Osmanlılar tarafından kurulmuş, eski ve büyükçe bir Türk köyüdür. Deliorman’ın göbeğinde bulunan bu köyde 1932 yılında Çolaklar ailesinde İsmail oğlu İbrahim dünyaya gelir. Zamanla ses ve yorum kabiliyetiyle nâm salan bu Deliormanlı Gürses soyadıyla meşhur olur. 90’a merdiven dayayan İbrahim Gürses Hoca, sesi, sözü, birikimi, efendiliği, nezaketi edebi ve kültürüyle hâlâ köydeşlerine güzellikler yaştmaya ve örnek olmaya devam etmektedir. “Namus gider dönmez geri/Yoktur onun belli yeri” diyor Deliorman’ın çınarı.
Zengin, rengin ve has Türk aile kültürüyle hamuru yorulmuş olan İbrahim
Gürses, aile terbiyesini kuşanıp ilk tahsilini köyündeki mektepte gördükten
sonra Bulgaristan Türklüğünün atar damarını teşkil eden Şumnu’ya gider. Oraya
gidişi, kısa bir zaman sonra Başmüftü olan Aydoğdulu Akif Osman Efendi
sayesinde olur ki, bu esnada o da şehirde yaşamaktadır. Şumnu’da Nüvvâb
Medresesine öğrenci hazırlayan Medrese-i Aliye talebesi olur ve bir müddet
dayısının evinde kalır.
Medrese-i Aliyede çok değerli zevattan ders alır, terbiye görür. Bunların
başında müdürleri Mehmed Hazret gelir, onu çok sevdiği Şarvılı Bilâl Efendi,
Aydoğdulu Halil Aliosman Efendi izler ki, ikisi de daha sonra Türkiye’ye göç
eder ve müftü olurlar. Arapça dersini diyaloglar öğreterek pratiğe dönük bir
metot takip eden Işıkköylü Hâfız Yusuf Şinasi’den alır. Türk dili ve edebiyatı
dersini Nüvvâb Müdürü Emrullah Efendinin oğlu Mehmed Ateş’ten, matematik
dersini de damadı Yusuf Aliş Efendiden okur. Hocaları arasında Bulgaristan
Türklerinin efsanesi Osman Kılıç da var ve güzel sesinden dolayı İbrahim
Gürses’e her zaman Kur’ân-ı Kerim okuturmuş.
İbrahim Gürses, daha softalığı döneminde parlak bir öğrenci olarak göze
çarpar. Okulun duvar gazetesinin hazırlanmasında emek sarf eder, hitabeti ön
plana çıkar. Okulda Osmanlıca okuyup yazmaları ve edebiyata önem vermeleri
sebebiyle kendisini şiirin şirin dünyasına kaptırır. Birçok şiir ezberler,
hutbelerinde, vaazlarında ve her türlü konuşmasında bu zengin birikimini dile
getirir. İleri yaşına rağmen, sohbet esnasında “Kalbinle gör göz
haindir/Kalbinle işit kulak yalancıdır” mısralarını mırıldayan Hoca, Ziya Paşa,
Abdülhak Hâmid, Mehmed Akif gibi usta şairlerin, Hüseyin Rahmi Gürpınar ve
Bulgaristanlı Muharrem Tahsin’in roman ve hikâyelerinin hayranı olduğunu ele
veriyor. Bir de adı üstüne gür sesli biri olan Gürses Hoca daha öğrenciyken bu
vasfıyla temayüz eder, o yüzden Ali Kör olarak bilinen Ali Rıza Efendinin
imamlık yaptığı Eski Cami’de müezzinlik yapmaya başlar. Bu arada yine bir fasıl
geçiyor:
“Hicrân yine hicrân mı bu aşkın sonu söyle/
Dalgın ki o gözler seni söyler bana böyle/
Âvâre gezen gönlüme sevmek bu mu söyle/
Dalgın ki o gözler seni söyler bana böyle.”
“Hicrân yine hicrân mı bu aşkın sonu söyle/
Dalgın ki o gözler seni söyler bana böyle/
Âvâre gezen gönlüme sevmek bu mu söyle/
Dalgın ki o gözler seni söyler bana böyle.”
Ortaokul seviyesindeki Medrese-i Aliyeyi başarıyla bitirdikten lise
tahsiline devam etmek için Bulgaristan Türklüğünün ilim ve irfan meşalesi
Nüvvâb Medresesine kaydolur. Sınıf arkadaşları arasında Cevdet Ahmed, Hüseyin
Cahit, Hâfız Müzekkâ Gürbüz de bulunmaktadır. Bu sonuncusu Türkiye’ye göç
ettikten sonra İstanbul’da binlerce Kur’ân talebesi yetiştirmiştir ki,
aralarında Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan da vardır.
Nüvvâb’ın başarılı taleberinden olmasına rağmen, İbrahim Gürses
komünistlerin hışmına uğrar ve okuldan uzaklaştırılmak için Lenin heykelinin
gözlerini çıkarma ve Stalin’in resmine zarar vermekle suçlanır. Daha sonra 9.
sınıftan itibaren, yani iki sene ilim tahsilinden sonra okuldan ayrılmak
zorunda kalır. Ama eğitimini devam ettirmek istediği için gider Razgrad Türk
Pedagoji Okuluna gıyabî öğrenci olarak kaydolur. Bir dersten imtihanı kalmasına
rağmen hastalanması sebebiyle 1952 yılında okuldan diploma almadan ayrılmak
zorunda kalır.
Buna rağmen öğretmen açığı büyük olduğu için aynı yıl Şarvı köyünde
öğretmen olur. Ertesi sene köyü ve komşu Aydoğdu köyünde öğretmenlik yapar,
aynı zamanda Ramazan ayında camide imamlık yapar. 1955 yılında evlenir, bir yıl
sonra da ilk çocuğu dünyaya gelir – 1 oğlu ve 1 kızı var. Aynı yıl köyündeki
Kültür Evine kütüphaneci olarak görevlendirilir ve bu hizmeti 27 sene sürdürür.
Büyük bir özveri ile yürüttüğü bu görevi esnasında ufarak bir resim galerisi ve
etnografi müzesi oluşturur.
Bu arada Şumnu’da şarkıcılık kursu açılır. Bu kursu üstün başarıyla
bitirdiği için Razgrad Türk Tiyatrosunda şarkı söylemeye başlar. Bir ara 3 gün
Şumnu Türk Tiyatrosunda da çalışmışlığı var. Bu esnada Vırbitsa köylerinde
temsil verirken bir cenaze olur, kadın ve erkeklerin sergiledikleri tutumdan
rahatsız olarak tiyatrodan ayrılır. Ayrılır ayrılmasına da müziği, özellikle
Türk musikisini hayatından koparamaz. Bir de bu arada bir Ermeniden ud çalmayı
öğrenir. Okumaevi müdürleri ressam Hristo Lavinski’nin yardımlarıyla da koro
grupları kurar ve onları çalıştırır, hatta millî çapta yarışmalara katılıp
takdir görürler. Ayrıca Sofya Radyosunda 15 kadar türkü ve şarkı kaydı yapar
ki, bunlar bugün de dinleyiciler tarafından severek dinleniyor. Hele de “Karakaşlı
Haticem” türküsü dillerde, gönüllerde bütün canlılığıyla yaşamaya devam ediyor.
Bulgaristanlı türkücülerden Cemil Şaban’ı seviyor, ama Hamiyet Yüceses
“ilhamım” diyor Gürses Hoca.
Çok zarif bir insan olan İbrahim Gürses Hocanın evindeki mütevazı
kütüphanesine göz attığımda kitaplarını çok zarif bir şekilde ciltlediğini fark
ediyorum. Kitabın kıymetini bilen, önünde saygıyla eğilip titizlikle yaklaşan
bir insan. Elyazısı ile yazmış olduğu ve öğrencilerine de titizlikle kaleme
aldırmış olduğu sure ve dualar da bu zarafet ve titizliğin eseri olarak
karşımıza çıkıyor.
Köydeşi ressam Hikmet Efrahim'in kaleminden... |
Komünizm
döneminde de dinî değerlerinden kopmayan İbrahim Gürses Hoca, baba yurduna döndükten
sonra köyünün imam ve hatibi olarak Kur’ân eğitimiyle meşgul olmaya başlar,
yetiştirdiği talebeleri yeniden açılan Nüvvâb İmam Hatip Lisesine gönderir,
hatta Suriye’ye gönderdikleri olur. Bu arada kısa bir müddet İstanbul’a giderek
Fatih Camisinde ezan kursu görür ve bugüne bugün hem okuduğu Kur’ân ve ezanlar,
hem de söylediği şarkılar Deliorman semalarında yankılanmaktadır.
Allah kendisine
hayırlı uzun ömürler versin ve sevdiği kulları arasına ilhak etsin!
Vedat S. Ahmed
Bu linkten İbrahim Gürses Hocanın Sofya Radyosu kayıtlarında bulunan kendi türküsünü Bulgaristan Milli Radyosu Türkçe Yayınlarından dinlerken görebilirsiniz (Hikmet Efrahim'e teşekkürler!): https://www.facebook.com/hikmet.efrahim/videos/1629476233767181/
Коментари
Публикуване на коментар