Пропускане към основното съдържание
OLGUNLUK VE NEFSİN ŞERRİ

اللَّهُمَّ أَلْهِمْنِي رُشْدِي، وَأَعِذْنِي مِنْ شَرِّ نَفْسِي
“Allâhümme elhimnî ruşdî ve e‘zınî min şerri nefsî.”
“Allah’ım! Bana doğru olanı ilham et ve beni nefsimin şerrinden koru.”

Büyük muhaddislerden İmam Tirmizî ve başka hadis kaynakları tarafından İmran bin Husayn’den rivayet edilen bir hadis-i şerif bizlere ilginç bir diyalog sunulmuştur. Buna göre, İmran’ın babası Müslüman olmazdan önce Peygamber Efendimizin huzuruna varmış. Rasûlüllah ona hitaben “Ey Husayn! Bugün kaç tanrıya tapıyorsun?” buyurmuştur. O da “Altısı yerde, biri gökte olmak üzere yedi tanrıya” diye cevaplamıştır. Öyleyse “Arzu ve korkuların için onlardan hangisini seçersin?” sorusunu yönelten Peygamberimize “Göktekini!” diye cevaplamış Husayn. Bunun üzerine Allah Rasûlü; “Ey Husayn! Müslüman olmuş olsaydın, sana faydalı iki söz öğretirdim.” buyurmuştur. Kalbi yumuşayan ve İslâm’ın nuruyla aydınlanmaya başlayan Husayn bunun üzerine Peygamber Efendimizin huzurunda İslâm Kabul edip vaadini yerine getirmesi istemiştir. İşte o zaman Muhammed Mustafa (s.a.s.) kendisine şu mübarek sözleri öğretmiştir:  “Allah’ım! Bana doğru olanı ilham et ve beni nefsimin şerrinden koru.”
Neden ibaret bu güzel sözler? Aslında dört beş kelime söz konusu:
Öncelikle Allah’tan rüşt isteme, yani doğru olanı, doğru yolu, hidayeti ilham etmesini, işaret edip göstermesini istemek demektir bu mübarek sözler. Rüşt, yanlışlığın, yoldan çıkmışlığın karşılığıdır. Onun için iyi ile kötüyü tam anlamıyla ayırabilecek çağda olanların rüşt çağında olduğu ifade edilir. Bir de rüştünü ispatlamaktan söz edilir dilimizde. Yani olgunluk, aklını doğru yönde kullanma anlamlarına gelir. Hakikî rüşte ulaşmak ise Allah ve Rasûlüne itaatten geçer. Onlar hakikî mürşiddir. Ayet ve hadisler insanı en güzel bir şekilde irşat eder, doğru ve güzel olana götürür.
Nefis, insanın özbenliği her an insanı kötüye sürükleme potansiyeline sahiptir. Bu özelliği taşıyan nefse, insana kötülüğü emreden mânâsında nefs-i emmâre denir. O yüzden insan her daim kendisini de nefsi de yaratan Allah’a sığınmalı, Ondan yardım dilemelidir. Zira ayette de belirtildiği üzere insanı nefs-i emmâreden, yani ayartıcı nefisten koruyacak olan çok bağışlayıcı ve merhamet sahibi olan Allah’ın merhametidir.
Haydi öyleyse, Allah’a dua edip Onun sonsuz merhametine sığınalım ki, Onun kulu olarak rüştümüzü ispatlayalım!


Коментари

Популярни публикации от този блог

Selvi Boylu Minaresiyle Servi (Sevlievo) ÇOBANOĞLU CAMİSİ

Selvi Boylu Minares iyle  Servi (Sevlievo) Kasabası  ÇOBANOĞLU CAMİSİ “Selvi... Karşıdan görünen sevimli minareleri... Türklerden kalma saat kulesi, köprüsü, hükûmet konağı ile bir Türke daha mûnis, daha muhabbetli gibi görünüyor.” Sözleriyle başlıyor 1923 senesinde “Deliorman” gazetesinde yayınlanan “Razgrad’dan Plevne’ye” başlıklı yazı. Devamında kasabadaki Sultan Abdülaziz devrine ait görkemli taş köprüden, Selim Paşa hayrâtı olan çeşmelerden, 1193/1779-1780’de yapılan saat kulesinden, dört sınıflı Türk mektebinden ve gayretli müftüsü Hâfız Sâbit Efendiden söz ediyor... Aslında Servi/Selvi (Sevlievo) kasabası Koca Balkan’ın hemen hemen eteklerinde bulunan bir Türk yerleşim yeridir. 922/1516 yılından kısa bir zaman önce Türklerin iskân edilmesiyle kurulmuştur. Tabiî, civarda başka Türk köyleri de kurulmuş; Akıncılar, Malkoçlu, Ali Fakih, Çadırlı, Ulûfeci gibi isimler tamamen Türklük, fetih, evlâd-ı fâtihân kokuyor. 1516 yılında 18 hanelik yeni bir Türk yerleşim yeri ...

ADIMIZ....

ADIMIZ...   Geçenlerde bir arkadaşla konuşurken “Gene mi bu ad değiştirme meselesi? Bıraksak bir tarafa bu konuyu...” dedi. Ve kendince haklıydı, çünkü kırk yıllık bir yarayı kaşımak, bu olayları yaşayanları karanlık günlere çeviriyor, nâhoş duygulara sebep oluyordu. Kendisini dinledim... Fakat kendimi de haklı görerek “Unutmamalıyız!” diye cevap verdim ve rahmetli Aliya İzzetbegoviç’in sözünü hatırlattım: “ Ne yaparsanız yapın soykırımı unutmayın, çünkü unutulan soykırım tekrarlanır! ” Siz de şöyle itiraz edebilirsiniz... “Unutmayalım, ama Aliya soykırımdan söz ediyor” diyebilirsiniz... Pek tabiî, bilge adamın soykırım dediğinin farkındayım. Ama bizim adlarımız uğruna yaşadıklarımız da bir nevi soykırım değil mi? Söyleyeceklerimi düşünün biraz... Ve bakmayın siz birilerinin “Soyadönüş Süreci” demesine... Bizim bazı yaşlılarımız o süslü ifadeyi kullanamadığı ya da bilinçli olarak kullanmadığı için onun yerine doğrudan “soykırım” dediğini defalarca duydum. Kaldı ki, Bulgarista...

Mücadeleci Gazeteci ve Çanakkale Gazisi: MAHMUT NECMEDDİN DELİORMAN

Mücadeleci Gazeteci ve Çanakkale Gazisi MAHMUT NECMEDDİN DELİORMAN (1897-1973) Bulgaristan Türklerinin kültürel hayatında önemli bir yeri olan Mahmud Necmeddin (Deliorman), ömrünü gazetecilikle geçiren biri olmakla beraber siyasî ve toplumsal faaliyetlerde de bulunan bir şahsiyettir. Görüş ve çalışmaları sebebiyle Bulgaristan’da yaşadığı dönemde farklı tartışmalar içerisinde yer almış aydının kişiliği, eserleri ve fikirlerinin tanınması, Bulgaristan Müslümanları tarihinin daha iyi anlaşılması açısından önem arz etmektedir.  Mahmut Necmeddin, 1897/1898 yılında Razgrad şehrinde dünyaya gelmiştir. Babası Hâfızoğulları sülâlesinden Ahmed Ağanın oğlu saraç Salih Efendi, annesi ise Kırımlı Hacı Hasan kızı Ayşe Hanımdır. İlk ve orta (rüşdiye) eğtimini doğduğu şehirde alan Mahmut Necmeddin, Balkan Savaşları sonrasında 16 yaşındayken Sofya’ya gitmiş ve orada Türkçe yayınlanan “Tunca”, “Resimli Türk Sadası” ve “Türk Sadası” gazetelerinde stajyer olarak çalışarak haber toplamış, te...