Bulgaristan’ın En Eski Müslüman Mabedi:
OMUR-FAKI KÖYÜNDEKİ DERVİŞ BEY CAMİSİ
Bugünkü resmî adı Jeglartsi olup Dobruca’nın büyükçe köylerinden biri olan Omur-Fakı
(Umur Fakih/Umur-fakı) tarih araştırmalarına ve bilimsel tartışmalara konu
olmuştur. Hacıoğlu-pazarcık (Dobriç) ili Kurt-pınar (Tervel) belediyesine bağlı
olan bu köyü tartışmaların odağına oturtan camisinin yapılış tarihidir.
Yaklaşık bir asırdır araştırmalara ve tartışmalara konu edilen bu cami ile
ilgili Petır Miyatev, İbrahim Tatarlı, Starşimir Dimitrov, Jeko Popov, Nikolay
Panayotov, Ahmet Cebeci, İbrahim Şimşirgil, Mehmet Emin Yılmaz, Lübomir Mikov
gibi bilim adamları kaleme aldıkları araştırmalarda görüş beyan etmişlerdir.
Osmanlı döneminde nahiye ve daha sonra kaza merkezi olan Omur-fakı, Türkler
tarafından kurulmuş ve genellikle Türklerle meskûn bir Dobruca köyüdür. Köyde
Derviş Bey Camisi bulunmaktadır. Halk arasında Koca Cami olarak da nâm kazanan
caminin kitabesi, epigrafik açıdan, dolayısıyla tarih açısından son derece önemlidir.
Bu yüzden de tartışlmaların odak noktasında durmaktadır. Yukarıda sözünü
ettiğimiz bilim adamlarının tespitlerine göre, ortada iki kitabe vardır.
Birinci kitabe, 1128/1715-1716 yılında yapılan tamir kitabesidir. İkincisi ise
1278/1861-1862 yılına ait tamir kitabesidir. Caminin inşa kitabesi veya resmi
ise elde mevcut değil.
Sözünü ettiğimiz iki kitabenin ilkini 1960’lı yıllarda inceleyen İ. Tatarlı
hocamızın belirttiğine göre, bu kitabe Omur-fakılı Halil Necibov ve Sefer
Ragıbov tarafından 1951 yılında Hacı-mahalle’deki mescidin avlusuna konmuştur.
Aslında kitabenin yerinden oynatılmasının sebebi, tarihçi A. Cebeci’nin
belirttiğine göre, 1940 yılında Derviş Bey Camisinin yakılmış olmasıdır.
İ. Tatarlı’dan önce bu kitabeyi gündeme getiren P. Miyatev’tir. Her ne
kadar kitabeyi görmemişse de çevreden edindiği bilgilerle İ. Tatarlı’ya benzer
bazı bilgileri paylaşmıştır. Ancak bu konudaki ilk çalışmaları yapan iki bilim
adamının arasında bir fark vardır: Miyatev’e göre, Derviş Bey Camisi 698 yani 1298-1299
yılında kurulmuş, Tatarlı’ya göre ise 998/1589-1590 yılında yapılmıştır. Belirttiğimiz
gibi, Miyatev kitabeyi görmemiş, ancak yaşlılardan edindiği bilgiler ve ikinci
tamir kitabesine dayanarak söz etmiştir. Tatarlı ise birinci kitabeyi görüp
resmini de yayınlamış, ancak kitabede geçen bir rakamın “9” değil de üstünün
kırılmış olması sebebiyle yanlış olarak “6” okunduğunu ve bu hatanın ikinci
kitabeye de yansıtıldığını savunmuştur.
Zaman içerisinde yapılan diğer araştırmalar da bazı farklı bilgi ve
yorumlar sunmakla beraber iki görüşten birini tercih etmişlerdir. Bunlara
bakılacak olursa, N. Panayotov’un yorumları genellikle asılsızdır, zira kitabedeki
bazı kelimeleri yanlış okuyup anlamlandırarak yorumlarını da bunlara dayandırmıştır.
J. Popov’un iddiaları ise ciddî olamayan rivayetlere dayanmaktadır. M. E.
Yılmaz konuyu daha ziyade Sarı Saltuk döneminde yöreye yerleşenlerle
irtibatlandırmak, mimarî özelliklerini vurgulamak ve benzeri cami örnekleriyle
karşılaştırmak suretiyle Miyatev’in görüşünü esas almıştır. Ancak onun
yorumlarında da tartışmalı bazı görüşler görüyoruz. Özellikle caminin ikinci
tamirini köyde bulunan Sadrazam Kapıcı Binbaşısı İbrahim Ağa Çeşmesi ile
irtibatlandırması bunun örneğidir. Kanaatimce iki kitabede geçen İbrahim Ağanın
aynı şahıs olduğunu ispatlamak bu aşamada zor gözükmektedir. Zira cami
kitabesindeki tarih kesin olmakla birlikte, kanaatimce çeşmenin yapılış zamanı,
son beytin ilk mısrasında değil de ikinci mısrasında cevher tarihi düşmek
suretiyle belirtilmiştir. İki tarih arasında bir asra yakın zaman farkı
sözkonusudur.
Caminin kuruluş tarihiyle ilgili kanaatim, iyi korunmuş olup Dobriç Bölge
Müftülüğünce muhafaza edilen ikinci tamir kitabesine itibar edilmesidir. Zira
Tatarlı Hocanın sırf birinci kitabede bulunan “٩” harfinin üstünün kırılmış/kazınmış olduğu mülâhazasıyla caminin
tarihini 300 sene geriye götürmesi çok sağlıklı görülmemektedir. Böyle bir mülâhaza
ortada bulunan ikinci kitabe tarafından çok açık bir şekilde reddedilmektedir.
Birinci kitabe ile ilgili tereddütler ortada olmasına karşın ikinci kitabenin
metni açıktır:
Evvelâ câmi-i şerifin binâ olmasına sâhibü’l-hayrât
ve’l-hasenât Derviş Bey muvaffak oldu, sene 698.
Sâniyâ sâhibü’l-hayrât ve’l-hasenât İbrâhîm Ağa
ta‘mîr ettirmiş muvaffak oldu, sene 1128.
Sâlisâ kâffe-i ehâlî-i karye sâhibü’l-hayrât
ve’l-hasenât ta‘mîrine muvaffak oldu, sene 1278.
Bu kitabe, camiyi bölgedeki başka hayırseverlere atfetmenin de doğru
olmayacağını göstermektedir. Bütün bunlardan hareketle ve bilhassa yöre halkının
canlı hafızasındaki rivayetlerden anlaşıldığına göre, muhtemelen Sarı Saltuk
dervişlerinin mekân tutup kurdukları Omur-fakı köyündeki Derviş Bey Camisinin
ilk kurucusu, yine Sarı Saltuk mensuplarından olan Derviş Bey isimli değerli
zattır. Osmanlı Devletinin kuruluş tarihi olarak kabul edilen 1299 yılı ile yaşıt
veya bir yıl öncesinden olan bu cami, ne yazık ki, günümüze kadar çalışır
vaziyette gelebilmiş değildir. Zira 1940 yılında yakılmış, 1993 yılında tekrar
yakılıp harap hâle getirilmiştir. Ancak caminin temelleri ve kısmen duvarları
korunmuş olup civarındaki tarihî mezartaşları da bu eserimizin canlı tarihine
ve yörenin Türk izlerinin derinliğine şahitlik etmektedir.
Коментари
Публикуване на коментар