Sofya şehrinde tespit edilen hayat izlerinin tarihi milâttan yaklaşık 2000
yıl öncesine kadar gitmektedir. O tarihlerden itibaren Traklar, Romalılar ve
Bizanslıları barındıran şehir, nihayet 200 yıl kadar Bulgar hâkimiyetinde
kaldıktan sonra 1382 yılında Osmanlılarca kan dökülmeksizin fethedilmiştir. Kısa
bir zaman sonra Sofya, Haçlı ordularının saldırıları sonucu perişan hâle
gelmiştir. Varna Savaşında Haçlılara galip gelen Osmanlılar şehri imar edip
şenlendirdimeye başlamıştır. XV. asrın ortalarından itibaren Rumeli
Beylerbeyliği merkezi olan Sofya hızla gelişmiştir.
Osmanlılar, Sofya’ya yerleştikten hemen sonra Aya Georgi ve Aya Sofya gibi
kiliseleri camiye dönüştürüp Gül ve Siyavuş Paşa camileri olarak Müslümanların
hizmetine sunmuştur. Ancak 1450’li yıllardan itibaren Sofya’da karar kılan
Osmanlı idaresi pekçok yeni binanın yapılmasıyla beraber camiler de inşa etmiştir.
1570 yılına ait Osmanlı kayıtlarına göre, o dönemde şehirde 41 mahalle varmış.
Bunların 23’ü Müslüman, 14’ü Hristiyan, 4’ü de Yahudilerle meskûndur. Müslümanların
yaşadıkları mahallelerin her birinde en azından bir cami veya mescit bulunuyor,
hatta mahallelerin bir kısmı bunların adlarıyla anılıyormuş.
Sofya’daki camilerin sayısıyla ilgili farklı görüşler ortaya atılmıştır. Bu
sayılar, 40 ile 130 arasında değişmektedir. 1570 senesinden tahrir kayıtlarında
10 cami ve 34 mescit görünüyor, 50 yıl kadar öncesinde ise bunların sayısı
yirmilerdeymiş. Dolayısıyla Sofya’nın asıl gelişiminin XVI. asırda olduğu
anlaşılıyor. Yaklaşık bir asır sonra Sofya’yı ziyaret eden Evliya Çelebi 8 Cuma
camisinden ve bir kısmı şehir civarındaki bahçelerde kalmış “nice yüz” cami,
tekke, medrese gibi binalardan söz etmiş ve bunların bir kısmının cemaatsiz
kalması sebebiyle harap olduğunu bildirmiştir. Şunu da ifade etmeliyiz ki, 1858
yılında yaşanan büyük Sofya depreminde var olan camilerin 20’ye yakını hasar
görmüş; bazılarının minareleri yıkılmış, tamamen yıkılanlar da olmuştur. Maddî
zorluklar sebebiyle bunların bazılarının tamir edilemediği ya da geciktiği 1860
yılına ait bir Osmanlı vesikasından anlaşılıyor. Cami sayısıyla iglili 1869
senesi Tuna Vilâyeti Sâlnâmesi, Sofya’da 44 caminin varlığından söz ediyor. Bu
sayı, çok değerli Osmanlı Komiseri Ali Ferruh Beyin ulemâdan Hocazâde Hüseyin
Hüsnü Efendinin verdiği bilgilere göre, 1902 yılında hazırladığı detaylı raporun
verileriyle de neredeyse örtüşüyor. Bu camilerden günümüze ulaşanların sayısı ancak
5’tir. Bunlardan da sadece Banebaşı Camisi ibadete açıktır.
Halk arasında “Banebaşı” olarak bilinen cami, eskiden de bugün de
insanların yoğun bulunduğu Sofya’nın göbeği mahiyetindeki Bane mahallesindeki
tarihi ılıcanın yanında bulunmaktadır.
Osmanlı belgelerinde Molla Efendi, Seyfullah Efendi, Bane ve Mevlânâ Seyfullah
Efendi Camisi olarak geçmektedir. Kadı Seyfullah Camisi olarak da bilinmekle
beraber bânîsi hakkında elimizde pek bilgi bulunmuyor. Sadece Evliya Çelebi ve Osmanlı
devlet adamı Arif Hikmet Beyefendi türbesinin cami bitişiğinde olduğunu bildiriyorlar.
Caminin yapılış tarihi olarak E. Hakkı Ayverdi’nin zikrettiği 974/1566-67 yılı
kabul ediliyor. Kitabesi ortada yok.
Farklı kaynaklardan elde ettiğimiz bilgilere göre, cami bir külliye olarak
yapılmıştır. Etrafında mektebi, kütüphanesi, sebili, hamamı, hanı ve bânîsi ile
Emir Dede’nin türbeleri bulunmaktaymış. Caminin giderlerinin nereden
karşılandığı da biraz muammalı. Vakfiyesi tespit edilememiş olması yüzünde
Seyfullah Efendinin ne gibi mallar vakfetmiş olduğu bilinmiyor, ancak cami ve
mektebe vakıf bıraktığı yönünde bazı kayıtlar var. Zaman içerisinde vakfın
gelirleri ihtiyaçları karşılmamış olacak ki, Süleyman kızı Hatice hanım, Hacı
Ebû Bekir ve Mehmed ağalar bazı şartlarla camiye para vakfetmiştir. Ayrıca
Sofya’nın meşhur hayırseverlerinden Sakallızâde Hacı Ahmed Ağa da her öğle
namazından sonra camide Kur’ân talim edecek bir kurranın ücretini karşılamak
üzere vakıf bırakmıştır. Hicrî 1275/1858-1859 yılına ait caminin vakfına ait
muhasebe kayıtlarından anlaşıldığına göre, caminin kiralanmış dükkanları ve
hanı, ayrıca işletilen parası bulunmaktadır. Bunlardan sağlanan gelirle camide
1 imam, 2 müezzin, 1 ihlâshân (İhlâs okuyan), 1 kayyım, bir kütüphaneci, 1 muallim
ve 1 türbedar görevlendirilmiş ve caminin diğer ihtiyaçları karşılanmıştır.
Zamanla bu görevlilerde değişklikler olmuş olması muhtemeldir, zira Evliya
Çelebi’nin camiyi ziyaret ettiği dönemde en faal camilerden birisi olup vaizinin
kibar-ı evliyâullahtan olduğunu bildirmiştir.
Seyfullah
Efendinin yaptırdığı Bane(başı) Camisi, varlığını koruyabilmek için büyük
badirelerden geçmiştir. Hem tabiî afetler, hem de insan canavarlarının hedefi
olmuştur. Sofya’daki diğer camilerin dinamitlenerek tasfiye edildiği dönemde o
da yıkılmak istenmiş, fakat Bulgarlar, Osmanlı ve diğer devletlerin tepkisinden
çekindikleri için buna cesaret edememişlerdir. 2011 senesinde Ataka’nın
sergerdeleri tarafından yakılmaya çalışılmıştır. Bugün cami, zaman içerisinde geçirdiği birkaç
ciddî tamir sonucunda ve en son Türkiye devletinin yaptığı restorasyonla dimdik
ayakta durmaktadır. Beş vakit namaza açık olan cami, Cuma günleri dolup
taşmaktadır. Şenol Kazım ve Ayhan Şükrü hocaların imamlık ve hatiplik yaptığı
cami, encümen tarafından idare edilmekte, rehberi ve hizmetlileri
bulunmaktadır.
Salih Deliorman'a ait bu yazı "Müslümanlar" dergisinin 12/2018 sayısında yayınlanmıştır.
Resimler ise Osmanlı eserleriyle ilgili birbirinden güzel resim ve bilgiler paylaşan şu sayfadan alınmıştır: https://www.facebook.com/ottomanbul/
Коментари
Публикуване на коментар