Пропускане към основното съдържание

Üç Devrin Adamı: İSMAİL CAMBAZOV


Muhterem Hocam İsmail Cambazov gibi 90 yıllık dallı budaklı bir çınarı bir sayfacıkta anlatmanın zorluğunu yaşayarak bu satırları kaleme aldığımı öncelikle belirtmeliyim.
İsmail Cambazov, 10 Haziran 1928 tarihinde Kırcaali’nin Eğri-dere (Ardino) belediyesine bağlı Halaçdere (Brezen) köyünde Müslüman-Türk ailesinde dünyaya gelmiştir. Çarlık devrinde ilkokulu köyünde okuduktan sonra rüşdiyeyi Kırcaali’de bitirmiştir. Ardından ağabeyinin okuyup mezun olduğu Şumnu’daki Nüvvâb Medresesinden 1948 senesinde mezun olmuştur. O zorlu şartlarda Rodoplar’dan kalkıp Deliorman’da eğitim görmek her babayiğidin harcı değildir. Ama o, kendisini saran ilim aşkıyla sahip oldukları kıt kanaat imkânlarla, Nüvvâb’ı sadece başarıyla bitirmekle kalmamış, okulun önde giden, parlak ve aktif öğrencilerinden olmuştur. Daha o yıllarda teşkilâtçı özellikleri gelişmeye başlamıştır. Ancak İsmail Hoca, kaleme aldığı Medresetü’n-Nüvvâb anılarında bu süreci geniş bir şekilde anlattığı üzere o yıllarda büyük üstatlardan aldığı din eğitimiyle birlikte komünizm illetine yakalanmıştır. Bu durum, bir taraftan kendisine bazı dünyevî kapıları açarken, manevî kapıları 45 sene sonra açılmak üzere kapatmıştır.
Üstün başarılı bir Nüvvâb mezunu olarak İsmail Hoca Sofya Üniversitesinde ilk Türk hukuk talebesi olmuştur. 1953’te Hukuk Fakültesinden yine üstün başarıyla mezun olduktan sonra, ne hikmetse, hukuk alanına değil de gazeteciliğe yönelmiştir. Yeni Işık gazetesinde başlayan gazetecilik macerası Sofya-Pres Ajansında Başredaktör Yardımcısı olarak tamamlanmıştır. Bu arada gıyaben gazetecilik bölümünden de mezun olarak ikinci yüksek öğrenim diplomasını almıştır. Kendisini devamlı yenileyen ve geliştiren Cambazov, Bulgar Komünist Partisi Merkez Komitesine bağlı olarark partiye kadro yetiştiren AONSU’da “İslâm Sosyalizminin Mahiyeti ve Özellikleri” konulu doktora tezini savunarak 1972 yılında doktor unvanı almıştır. Daha üniversite yıllarından itibaren neredeyse her yıl en az bir telif veya tercüme eseri yayınlanan İsmail Cambazov’un ayrıca dönemin Türkçe basınında pekçok sosyal, kültürel ve edebî içerikli yazılarının yanısıra din ve Türkiye aleyhtârı yazıları yayınlanmış, bazı bilimsel dergilerde ateist rüzgârın etkisinde makaleleri basılmıştır. Ayrıca yürüttüğü çalışmalarla o dönemin önde gelen komünizm ve ateizm propagandacılarından biri olarak temayüz etmiştir. Kökleri bir Müslüman Türk ailesinde olan, Nüvvâb gibi bir dinî eğitim kurumunda filizlenen İsmail Cambazov’un komünizm devrindeki hâl ve harekâtını günümüzden baktığımızda anlamlandırmak epey zor geliyor.
İsmail Cambazov’un bütün olumsuz çalışmalarına ve Müslümanlara enjekte ettiği zehirlere rağmen o dönemde dahi Türk toplumunun belirli alanlarda gelişmesine katkı sağladığını görmekteyiz. Kolektif hâlinde hazırladıkları liseler için Türk edebiyatı ders kitapları, Türkçe yazdığı bazı yazılarını bu bağlamda zikredebiliriz.
Disiplin anlayışı, okuyup her konudan haberdar olma, yenilikleri takip etme ve kendisini geliştirme çabaları, hoşgörülü ve insancıl tavırları “komünizm uyuşturucusu”ndan aymasından sonra İsmail Hocayı Müslüman-Türk toplumuna büyük hizmetler yapan âbide bir şahsiyet hâline getirmiştir. 1990 yılında Sofya’da açılan İslâm Enstitüsü öğretim kadrosuna “eski bağlantıları” ile dâhil olan İsmail Hoca, 3 sene kadar okulun rektörlüğünü de üstlenerek bu okulun kurulup gelişmesinde büyük katkıları olmuştur. Özellikle kendi ifadesiyle 1991 yılında Mekke’de yaptığı “nasuh tövbesi”nden sonra kendisini Müslüman-Türk bilincini güçlendirmeye adamış, hem okulda, hem müftülük teşkilâtının yeniden yapılandırılmasında büyük katkıları olmuştur. Önceki devrin kendisine kazandırdığı tecrübe, özgüven ve dengeli hareket etme kabiliyetiyle beraber Arda’nın suyundan gelen girişkenliği, sosyal yönünün güçlü olması, her yeni oluşuma canla başla katkı sağlama gayreti İsmail Hocayı toplumumuz açısından demokratikleşme devrinin önde gelenleri arasına katmıştır. İleri yaşına ve aşırı yorulmasına rağmen bir dava şuuruyla katılmadığı bir kültürel etkinlik ya da dinî içerikli bir olay tasavvur edemiyorum. Hele bir de beyefendiliği, hoşgörülü, bilge ve “cambaz” tavırlarıyla her meclisin merkezine konumlanabilmektedir. Özellikle son dönemlerde kaleme aldığı belgesel hâtırâtı ise kültür mirasımızı zenginleştirmiş bulunmaktadır. İsmail Hoca, sahip olduğunu paylaşma arzusuyla büyük bir birikimi kendinden sonra gelen nesillere aktarma çabası içindedir. Bunlar aynı zamanda onun tövbesine azm ü cezm ile kastettiğinin işaretidir.
Allah, kendisine komünizm illeti içerisinde geçirdiği 45 yılı hak yolda yeniden yaşamayı nasip etsin!

Not: Merak edenler, İsmail Cambazov ile 90. yıldönümü vesilesiyle yapılan dolu dolu bir mülâkatı Bulgaristan Başmüftütülüğünün yayınladığı "Müslümanlar" dergisinin Haziran 2018 sayısında okuyabilirler.

Коментари

Популярни публикации от този блог

Selvi Boylu Minaresiyle Servi (Sevlievo) ÇOBANOĞLU CAMİSİ

Selvi Boylu Minares iyle  Servi (Sevlievo) Kasabası  ÇOBANOĞLU CAMİSİ “Selvi... Karşıdan görünen sevimli minareleri... Türklerden kalma saat kulesi, köprüsü, hükûmet konağı ile bir Türke daha mûnis, daha muhabbetli gibi görünüyor.” Sözleriyle başlıyor 1923 senesinde “Deliorman” gazetesinde yayınlanan “Razgrad’dan Plevne’ye” başlıklı yazı. Devamında kasabadaki Sultan Abdülaziz devrine ait görkemli taş köprüden, Selim Paşa hayrâtı olan çeşmelerden, 1193/1779-1780’de yapılan saat kulesinden, dört sınıflı Türk mektebinden ve gayretli müftüsü Hâfız Sâbit Efendiden söz ediyor... Aslında Servi/Selvi (Sevlievo) kasabası Koca Balkan’ın hemen hemen eteklerinde bulunan bir Türk yerleşim yeridir. 922/1516 yılından kısa bir zaman önce Türklerin iskân edilmesiyle kurulmuştur. Tabiî, civarda başka Türk köyleri de kurulmuş; Akıncılar, Malkoçlu, Ali Fakih, Çadırlı, Ulûfeci gibi isimler tamamen Türklük, fetih, evlâd-ı fâtihân kokuyor. 1516 yılında 18 hanelik yeni bir Türk yerleşim yeri ...

ADIMIZ....

ADIMIZ...   Geçenlerde bir arkadaşla konuşurken “Gene mi bu ad değiştirme meselesi? Bıraksak bir tarafa bu konuyu...” dedi. Ve kendince haklıydı, çünkü kırk yıllık bir yarayı kaşımak, bu olayları yaşayanları karanlık günlere çeviriyor, nâhoş duygulara sebep oluyordu. Kendisini dinledim... Fakat kendimi de haklı görerek “Unutmamalıyız!” diye cevap verdim ve rahmetli Aliya İzzetbegoviç’in sözünü hatırlattım: “ Ne yaparsanız yapın soykırımı unutmayın, çünkü unutulan soykırım tekrarlanır! ” Siz de şöyle itiraz edebilirsiniz... “Unutmayalım, ama Aliya soykırımdan söz ediyor” diyebilirsiniz... Pek tabiî, bilge adamın soykırım dediğinin farkındayım. Ama bizim adlarımız uğruna yaşadıklarımız da bir nevi soykırım değil mi? Söyleyeceklerimi düşünün biraz... Ve bakmayın siz birilerinin “Soyadönüş Süreci” demesine... Bizim bazı yaşlılarımız o süslü ifadeyi kullanamadığı ya da bilinçli olarak kullanmadığı için onun yerine doğrudan “soykırım” dediğini defalarca duydum. Kaldı ki, Bulgarista...

Mücadeleci Gazeteci ve Çanakkale Gazisi: MAHMUT NECMEDDİN DELİORMAN

Mücadeleci Gazeteci ve Çanakkale Gazisi MAHMUT NECMEDDİN DELİORMAN (1897-1973) Bulgaristan Türklerinin kültürel hayatında önemli bir yeri olan Mahmud Necmeddin (Deliorman), ömrünü gazetecilikle geçiren biri olmakla beraber siyasî ve toplumsal faaliyetlerde de bulunan bir şahsiyettir. Görüş ve çalışmaları sebebiyle Bulgaristan’da yaşadığı dönemde farklı tartışmalar içerisinde yer almış aydının kişiliği, eserleri ve fikirlerinin tanınması, Bulgaristan Müslümanları tarihinin daha iyi anlaşılması açısından önem arz etmektedir.  Mahmut Necmeddin, 1897/1898 yılında Razgrad şehrinde dünyaya gelmiştir. Babası Hâfızoğulları sülâlesinden Ahmed Ağanın oğlu saraç Salih Efendi, annesi ise Kırımlı Hacı Hasan kızı Ayşe Hanımdır. İlk ve orta (rüşdiye) eğtimini doğduğu şehirde alan Mahmut Necmeddin, Balkan Savaşları sonrasında 16 yaşındayken Sofya’ya gitmiş ve orada Türkçe yayınlanan “Tunca”, “Resimli Türk Sadası” ve “Türk Sadası” gazetelerinde stajyer olarak çalışarak haber toplamış, te...