Пропускане към основното съдържание

DİNİMİZ ÜZERE SABİT KIL ALLAHIM!


يَا مُقَلِّبَ القُلُوبِ ثَبِّت قَلْبِي عَلَى دِينِكَ
Yâ mukallibel-kulûb! Sebbit kalbî alâ dînike!
“Ey kal
bleri dilediği tarafa döndüren! Kalbimi dinin üzere sabit kıl!”

İmam Tirmizî’nin Enes (r.a.)’tan rivayet ettiği bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimizin sıkça “Ey kalbleri dilediği tarafa döndüren! Kalbimi dinin üzere sabit kıl!” sözleriyle Rabbimize yalvarıp yakardığı bildirilmiştir. Bu duruma hayret eden Enes (r.a.), bir defasında Gönüller Tabibi Efendimize dönerek “Yâ Rasûlâllah, söylediklerine, getirdiklerine şeksiz şüphesiz inanıyoruz. Ancak sen bizim hakkımızda tereddüdün, korkun mu var?” diyerek sorucu olmuştur. Buna cevaben Sevgili Peygamberimiz: “Evet, kalbler Allah’ın parmaklarından iki parmağı arasındadır ve onları istediği gibi evirip çevirir.” buyurmuştur.
Kalb, Arapça bir kelime olup evrilip çevirilen, dönen anlamlarını taşımaktadır. Kalpler, bazen güneşe, bazen karanlığa dönebiliyor. Bazen hafif bir rüzgârdan etkilenebiliyor, bazen de fırtınalara karşı bile dimdik durabiliyor. Bu kalbin beslenmesiyle alâkalı bir husustur. Kalbin besin kaynağı ise Allah’tır, onun insanlık için seçtiği son din İslâm’dır. Allah ve İslâm’ın nuruyla  beslenen kalb sebatkâr olur, ufak tefek şeylerden etkilenmez.
O yüzden Müslümanlar Allah’a çokça dua eder, özellikle de güçlü iman, sağlam kalb talebinde bulunur. İslâm dinine bağlı bir hayat sürüp son ve tek makbul din olan İslâm üzere çene kapamayı arzular. Yaptığımız duaların arasında bu nebevî dua da bulunursa, dinimize, kalbimizdeki innaca yöneltilen şeytanî okların hiçbir zararı dokunmaz. Çünkü kalbimiz Allah’ın kudret eliyle hak din İslâm üzere sabitlenmiş olacaktır. Rüzgârları, fırtınaları, boranları yaratanın da Allah olduğunu unutmayalım ve Ona gönlümüzü açıp kalbimizi dinimize sabitlemesi için dua ve niyazda bulunalım. 

Коментари

Популярни публикации от този блог

Selvi Boylu Minaresiyle Servi (Sevlievo) ÇOBANOĞLU CAMİSİ

Selvi Boylu Minares iyle  Servi (Sevlievo) Kasabası  ÇOBANOĞLU CAMİSİ “Selvi... Karşıdan görünen sevimli minareleri... Türklerden kalma saat kulesi, köprüsü, hükûmet konağı ile bir Türke daha mûnis, daha muhabbetli gibi görünüyor.” Sözleriyle başlıyor 1923 senesinde “Deliorman” gazetesinde yayınlanan “Razgrad’dan Plevne’ye” başlıklı yazı. Devamında kasabadaki Sultan Abdülaziz devrine ait görkemli taş köprüden, Selim Paşa hayrâtı olan çeşmelerden, 1193/1779-1780’de yapılan saat kulesinden, dört sınıflı Türk mektebinden ve gayretli müftüsü Hâfız Sâbit Efendiden söz ediyor... Aslında Servi/Selvi (Sevlievo) kasabası Koca Balkan’ın hemen hemen eteklerinde bulunan bir Türk yerleşim yeridir. 922/1516 yılından kısa bir zaman önce Türklerin iskân edilmesiyle kurulmuştur. Tabiî, civarda başka Türk köyleri de kurulmuş; Akıncılar, Malkoçlu, Ali Fakih, Çadırlı, Ulûfeci gibi isimler tamamen Türklük, fetih, evlâd-ı fâtihân kokuyor. 1516 yılında 18 hanelik yeni bir Türk yerleşim yeri ...

ADIMIZ....

ADIMIZ...   Geçenlerde bir arkadaşla konuşurken “Gene mi bu ad değiştirme meselesi? Bıraksak bir tarafa bu konuyu...” dedi. Ve kendince haklıydı, çünkü kırk yıllık bir yarayı kaşımak, bu olayları yaşayanları karanlık günlere çeviriyor, nâhoş duygulara sebep oluyordu. Kendisini dinledim... Fakat kendimi de haklı görerek “Unutmamalıyız!” diye cevap verdim ve rahmetli Aliya İzzetbegoviç’in sözünü hatırlattım: “ Ne yaparsanız yapın soykırımı unutmayın, çünkü unutulan soykırım tekrarlanır! ” Siz de şöyle itiraz edebilirsiniz... “Unutmayalım, ama Aliya soykırımdan söz ediyor” diyebilirsiniz... Pek tabiî, bilge adamın soykırım dediğinin farkındayım. Ama bizim adlarımız uğruna yaşadıklarımız da bir nevi soykırım değil mi? Söyleyeceklerimi düşünün biraz... Ve bakmayın siz birilerinin “Soyadönüş Süreci” demesine... Bizim bazı yaşlılarımız o süslü ifadeyi kullanamadığı ya da bilinçli olarak kullanmadığı için onun yerine doğrudan “soykırım” dediğini defalarca duydum. Kaldı ki, Bulgarista...

Mücadeleci Gazeteci ve Çanakkale Gazisi: MAHMUT NECMEDDİN DELİORMAN

Mücadeleci Gazeteci ve Çanakkale Gazisi MAHMUT NECMEDDİN DELİORMAN (1897-1973) Bulgaristan Türklerinin kültürel hayatında önemli bir yeri olan Mahmud Necmeddin (Deliorman), ömrünü gazetecilikle geçiren biri olmakla beraber siyasî ve toplumsal faaliyetlerde de bulunan bir şahsiyettir. Görüş ve çalışmaları sebebiyle Bulgaristan’da yaşadığı dönemde farklı tartışmalar içerisinde yer almış aydının kişiliği, eserleri ve fikirlerinin tanınması, Bulgaristan Müslümanları tarihinin daha iyi anlaşılması açısından önem arz etmektedir.  Mahmut Necmeddin, 1897/1898 yılında Razgrad şehrinde dünyaya gelmiştir. Babası Hâfızoğulları sülâlesinden Ahmed Ağanın oğlu saraç Salih Efendi, annesi ise Kırımlı Hacı Hasan kızı Ayşe Hanımdır. İlk ve orta (rüşdiye) eğtimini doğduğu şehirde alan Mahmut Necmeddin, Balkan Savaşları sonrasında 16 yaşındayken Sofya’ya gitmiş ve orada Türkçe yayınlanan “Tunca”, “Resimli Türk Sadası” ve “Türk Sadası” gazetelerinde stajyer olarak çalışarak haber toplamış, te...