Пропускане към основното съдържание

İHTİLÂF İLE FİTNE ARASINDA


Âşık Veysel’in ne güzel söylemiş:
Bu dünyayı kuran Mimar/ne hoş sağlam temel atmış
İnsanlığa ibret için/kısım kısm kul yaratmış
Evet, insanlar farklı yaratılmış Allah tarafından. Bunda mutlaka bir hikmet var, türlü hikmetler var. İnsandan beklenen de bu farklılıkları krize değil, fırsata dönüştürmektir.
İnsanı hem diğer varlıklardan hem de hemcinslerinden farklı kılan aklıdır. Allah insandan aklını kullanmasını ister. Ama bir gerçek de şudur ki, akıl kolay kolay sınır tanımaz. Öylseyse sadece bundan dolayı bazı çelişkiler, çatışmalar yaşanabilir; bu da normaldir. Müsâdeme-i efkârdan bârika-i hakikat doğar sözü bunun sonucu olsa gerek. Hakikatin peşinde gidenler, hak ve hakikati en üstün tutanların hali budur. Farklılıklar doğaldır, fikirlerin çarpışması önümüzü açacak aydınlığa işarettir, biraz tartışmalı da olsa ihtilâf rahmettir… Hatta İmam Gazalî’ye göre, hakkı aramak için yapılan tartışma farz-ı kifâyedir. Elhak, doğrudur. Bunu böyle kabul eden güzel dinimizden hareketle ulemâmız farklı dönemlerde ilm-i ihtilâf ve hilâfiyat gibi metodolojiler, objektif kriterlere dayalı ilimler oluşturmuş, bu konuda onlarca eser kaleme alınmıştır.
Ancak teoriden pratiğe döndüğümüzde, etrafımıza bir göz attığımızda durumların pek de o kadarla kalmadığını gösteriyor. Genele değil de biraz bizim bahçeye, İslâm dünyasına baktığımızda çok vahim bir tabloyla karşılaşmaktayız. Hem içten, hem de dıştan bir tefrika, parçalanma, partizanlık söz konusu. 73 fırka meselesi malûm, kime sorsan kendisi “nâciye”den... Sünnî-şiî, selefî-mutezilî-matüridî-eşarî, hanefî-şafiî-hanbelî, tarikat-cemaat gibi bölünmeler yaşanmış ve yaşanıyor içten içe…
Bir de dışarıdan  yapılan radikal İslâm, ılımlı İslâm, İslâmcı İslâm, tekfirci İslâm, siyasal İslâm, cihadçı İslâm, geleneksel İslâm, Arap İslâmı, Türk İslâmı, Avrupa İslâmı, light İslâm, liberal İslâm türünden nitelemeler... Biz kusur kalır mıyız? Ne de olsa patriyotuz, al sana bizden de “bılgarski İslâm”!...
Dışarıdan güçlü bir müdahale var. Eyvallah... Ama içeride pürüz, çürüklük ve hıyanet olmadıkça dışarıdan gelenler bir kaleyi hiç de kolay alamaz... Bu da bir gerçektir.
Öyleyse şunu açıkça ortaya koyalım: İlk nesil Müslümanlarda ihtilâf vardı, hakkı bulma ve ilim hususunda yardımlaşma hedefi güdenler doğruyu yaptı. Ancak heşeyin bir kuralı olduğu gibi, tartışmanın da nitelikli ve verimli olabilmesi için belirli şartları taşıması gerekir. Yine İmam Gazâlî’nin deyimiyle söylersek, müctehid olmayanın yaptığı tartışmaların bir faydası da yoktur. Zira kendisine bir şey sorulduğunda uyduğu kişi veya grubun görüşünü nakleder. Ayrıca işin temelinde hakikati aramak olmalı, hatta hakikatin karşı tarafta olması arzu edilmelidir. Aksi takdirde tartışmak caiz değildir. Düsturumuz bu olmalı, bu yolda olmayanlardan da uzak durulmalı.
Bir de şu soruyu her zaman kendimize sormalıyız: Fitneye savaş açmış olan İslâm’ın içerisinde nasıl olur da fitne barınır? Fitne İslâmî değilse, ki değil, fitne üreten akımlar nasıl İslâmî olabilir mi? Fitne üreten Müslümanların Müslümanlığı kaç karattır?

Vedat S. Ahmed

Коментари

Популярни публикации от този блог

Selvi Boylu Minaresiyle Servi (Sevlievo) ÇOBANOĞLU CAMİSİ

Selvi Boylu Minares iyle  Servi (Sevlievo) Kasabası  ÇOBANOĞLU CAMİSİ “Selvi... Karşıdan görünen sevimli minareleri... Türklerden kalma saat kulesi, köprüsü, hükûmet konağı ile bir Türke daha mûnis, daha muhabbetli gibi görünüyor.” Sözleriyle başlıyor 1923 senesinde “Deliorman” gazetesinde yayınlanan “Razgrad’dan Plevne’ye” başlıklı yazı. Devamında kasabadaki Sultan Abdülaziz devrine ait görkemli taş köprüden, Selim Paşa hayrâtı olan çeşmelerden, 1193/1779-1780’de yapılan saat kulesinden, dört sınıflı Türk mektebinden ve gayretli müftüsü Hâfız Sâbit Efendiden söz ediyor... Aslında Servi/Selvi (Sevlievo) kasabası Koca Balkan’ın hemen hemen eteklerinde bulunan bir Türk yerleşim yeridir. 922/1516 yılından kısa bir zaman önce Türklerin iskân edilmesiyle kurulmuştur. Tabiî, civarda başka Türk köyleri de kurulmuş; Akıncılar, Malkoçlu, Ali Fakih, Çadırlı, Ulûfeci gibi isimler tamamen Türklük, fetih, evlâd-ı fâtihân kokuyor. 1516 yılında 18 hanelik yeni bir Türk yerleşim yeri olan Niğb

Mücadeleci Gazeteci ve Çanakkale Gazisi: MAHMUT NECMEDDİN DELİORMAN

Mücadeleci Gazeteci ve Çanakkale Gazisi MAHMUT NECMEDDİN DELİORMAN (1897-1973) Bulgaristan Türklerinin kültürel hayatında önemli bir yeri olan Mahmud Necmeddin (Deliorman), ömrünü gazetecilikle geçiren biri olmakla beraber siyasî ve toplumsal faaliyetlerde de bulunan bir şahsiyettir. Görüş ve çalışmaları sebebiyle Bulgaristan’da yaşadığı dönemde farklı tartışmalar içerisinde yer almış aydının kişiliği, eserleri ve fikirlerinin tanınması, Bulgaristan Müslümanları tarihinin daha iyi anlaşılması açısından önem arz etmektedir.  Mahmut Necmeddin, 1897/1898 yılında Razgrad şehrinde dünyaya gelmiştir. Babası Hâfızoğulları sülâlesinden Ahmed Ağanın oğlu saraç Salih Efendi, annesi ise Kırımlı Hacı Hasan kızı Ayşe Hanımdır. İlk ve orta (rüşdiye) eğtimini doğduğu şehirde alan Mahmut Necmeddin, Balkan Savaşları sonrasında 16 yaşındayken Sofya’ya gitmiş ve orada Türkçe yayınlanan “Tunca”, “Resimli Türk Sadası” ve “Türk Sadası” gazetelerinde stajyer olarak çalışarak haber toplamış, tercüm

HASKÖY'DEKİ TARİHÎ ESKİ CAMİMİZ

Hasköy’de Bulunan Adı Üstüne ESKİ CAMİ Bulgaristan’ın güney kısmında bulunan Rodop dağlarının kuzey eteklerinde, Trakya ovasında bulunan Hasköy (Haskovo) şehri, Osmanlı üst düzey devlet yöneticilerinden birinin hası olarak küçük bir yerden büyük bir şehre dönüşmüştür. Edirne’nin fethi ile aynı yıllarda Osmanlı ordusu tarafından fethedilen Çirmen sancağı kapsamındaki yerleşim yerlerinden biridir. Osmanlı idaresinin son yıllarına kadar meşhur panayır yeri Uzunca-âbâd (Uzuncaova)’ya izafeten Uzunca-âbâd-ı Hasköy olarak bilinen yerleşim yeri, bir kaza merkezi olarak önceleri Çirmen ve Silistre sancaklarına, daha sonra da Filibe sancağına bağlanmıştır. Hasköy’ün tam fetih tarihi net olmamakla birlikte 1360’lı yıllarda olduğu tahmin edilmektedir. Bu yöreler, Sultan I. Murad döneminde Saruca Paşa tarafından fethedilmiştir. Bölgenin fethinden sonra bir taraftan imar edilen, diğer taraftan da Anadolu’dan getirilen Türklerle iskân edilen yerleşim yerleri arasında Hasköy de bulunmak