Пропускане към основното съдържание

Bulgaristan’ın İlk Başmüftüsü Hocazâde’nin Babası: ŞUMNULU HACI HÜSEYİN EFENDİ




Şumnulu Hocazâdeler nâm yapmış bir ailedir. Şumnu tarihinde önemli yerleri bulunmakla birlikte etkileri bütün Bulgaristan’da, hatta Türkiye’de görülmüştür. Bu aileden İslâm alimleri, müftüler, öğretmenler, subaylar, sanatkârlar yetişmiştir. Bunların en önde gelenlerinden biri, hiç şüphesiz, Osmanlı döneminde yetişip Bulgaristan devlet olarak bağımsızlığını ilân edince ülkenin ilk Başmüftüsü olan Hocazâde Mehmed Muhyiddin Efendidir. Bu zâtın “hocazâde” (hocaoğlu) nâmını taşıması babasının hoca olup kendisini yetiştirmesinden kaynaklanmaktadır.
Foto: http://www.nit-istanbul.org/
Bulgaristan Müslümanlarının ilk Başmüftüsü Mehmed Muhyiddin Efendinin babası Şumnulu Hacı Hüseyin [Fevzî] Efendidir. Aslında o Şumnu yakınlarında bulunan bir köyde (bir rivayete göre Salmanovo’da) yaşayan bir Bulgar ailesinin çocuğudur. Yine bir rivayete göre, adı Petre’dir. Ancak çok küçük yaşta Şumnu eşrafından bir Türk ailesi tarafından evlâtlık alınmıştır. Bu husustaki bilgileri ilk önce Medresetü’n-Nüvvâb mezunlarından olup daha sonra bu okulun 1990’da yeniden açılmasıyla müdürlüğünü yapan (dergimizin baskı sürecinde vefat eden) Osman İsmailov’tan duymuştum, daha sonra da bir konuşmamız esnasında merhûm Hocazâde’nin torununun eşi “kader kurbanı” Osman Kılıç tarafından doğrulanmıştı. Bununla birlikte Hacı Hüseyin Efendinin Bulgar bir aileye mensubiyeti Osmanlı döneminin son devirdeki önemli âlimlerinden Muhammed Zâhid el-Kevserî tarafından da teyit edilmiştir (Makâlâtü’l-Kevserî, s. 189-190).
Küçük yaşlarda evlâtlık alınan ve Hüseyin ismi verilen bu kişi, yeni “ailesi” tarafından güzel bir şekilde yetiştirilmiştir. Şumnu’daki eğitiminden sonra Hüseyin Efendi, İstanbul’a medrese eğitimine gönderilmiş ve orada dönemin en meşhur âlimlerinden ders almıştır. Yine M. Zâhid el-Kevserî (Tahrîrü’l-Vecîz, s. 24-25)’den öğrendiğimize göre, Şumnulu Hüseyin Efendi, talebeleri arasında padişahlar, sadrazam ve şeyhülislâmlar bulunan allâme Akşehirli Ömer Efendinin seçkin talebelerinden olup 1820-30’lu yıllarda huzur derslerine muhâtap olarak katılan meşhur rmüderrislerden Manastırlı Receb b. Abdullah’ın yanında okumuştur. Bu eğitimi esnasında ders şeriki/ortağı belirli bir dönemde huzur derslerine katılan, müderrislik, kadıaskerlik yapan ve kendisine şeyhülislâmlık görevi teklif edilen allâme Filibeli Ahmed Halil Fevzi Efendi (1805-1884)’dir. Yani ikisi sınıf arkadaşı ve yakın dostturlar.
Bu söylediklerimizden hareketle Hacı Hüseyin Efendi’nin 1800’lü yılların başlarında doğduğu ve çok iyi bir muhitte yetişmiş âlim birisi olduğu anlaşılmaktadır. İlminin derinliği ile birlikte feraset, takva ve vera sahibi bir âlim olduğunu yine M. Zâhid el-Kevserî’nin naklettiği bir olayadan anlaşılmaktadır ki, bunu başka bir yazımızda daha detaylı ele alacağız. O, Şumnu Müftüsü Hacı Hüseyin Efendiyi “ilmin, vera ve takvanın âyeti” olarak takdim etmiştir.
Hüseyin Efendi, İstanbul’da aldığı üst düzey eğitimden sonra memleketi Şumnu’ya dönmüş ve şehrin kadim mahallelerinden Eski Cami mahallesinde ikamet etmiştir. O, beş odaya sahip medresesi ile Şumnu’nun en eski ve köklü cami ve eğitim merkezi olan  Eski Cami Medresesinde hizmet ederek hayatının sonuna kadar ilim ve irfan saçmaya devam etmiştir. Yaşı ilerledikten sonra aynı görevi oğlu Mehmed Muhyiddin Efendiye devretmiştir. Bu arada belirli bir dönem Şumnu’da müftülük vazifesini yapan Hüseyin Efendi, hacca gitmeye de muvaffak olmuştur.
Hacı Hüseyin Efendi’nin yetiştirdiği talebelerin başında oğlu Mehmed Muhyiddin Efendi gelmektedir ki, o da Şumnu’da hem müderrislik, hem sancak müftülüğü, Sofya’da sancak müftülüğü ve başmüftülük yaparak Bulgaristan Müslümanlarına büyük hizmetleri dokunmuştur. Hacı Hüseyin Efendi’nin diğer bir öğrencisi de Şumnu’nun seçkin Zarifî ailesinden Tırnova ve Sofya sancak müftülüğünde bulunan ve daha sonra İstanbul’a gidip Meclis-i Tedkîkât-ı Şer‘iye azalığı ve Fetvâhâne-i Âlî müsevvidliği yapan Mehmed Esad Efendidir.
Hacı Hüseyin Efendinin vefatına dair elimizde bir bilgi bulunmamakla birlikte tahminen 80 yaşına kadar berhayat olduğunu ifade edebiliriz.
Kabri pür-nûr, mekânı cennet olsun!

Vedat S. Ahmed






Коментари

Популярни публикации от този блог

Selvi Boylu Minaresiyle Servi (Sevlievo) ÇOBANOĞLU CAMİSİ

Selvi Boylu Minares iyle  Servi (Sevlievo) Kasabası  ÇOBANOĞLU CAMİSİ “Selvi... Karşıdan görünen sevimli minareleri... Türklerden kalma saat kulesi, köprüsü, hükûmet konağı ile bir Türke daha mûnis, daha muhabbetli gibi görünüyor.” Sözleriyle başlıyor 1923 senesinde “Deliorman” gazetesinde yayınlanan “Razgrad’dan Plevne’ye” başlıklı yazı. Devamında kasabadaki Sultan Abdülaziz devrine ait görkemli taş köprüden, Selim Paşa hayrâtı olan çeşmelerden, 1193/1779-1780’de yapılan saat kulesinden, dört sınıflı Türk mektebinden ve gayretli müftüsü Hâfız Sâbit Efendiden söz ediyor... Aslında Servi/Selvi (Sevlievo) kasabası Koca Balkan’ın hemen hemen eteklerinde bulunan bir Türk yerleşim yeridir. 922/1516 yılından kısa bir zaman önce Türklerin iskân edilmesiyle kurulmuştur. Tabiî, civarda başka Türk köyleri de kurulmuş; Akıncılar, Malkoçlu, Ali Fakih, Çadırlı, Ulûfeci gibi isimler tamamen Türklük, fetih, evlâd-ı fâtihân kokuyor. 1516 yılında 18 hanelik yeni bir Türk yerleşim yeri ...

ADIMIZ....

ADIMIZ...   Geçenlerde bir arkadaşla konuşurken “Gene mi bu ad değiştirme meselesi? Bıraksak bir tarafa bu konuyu...” dedi. Ve kendince haklıydı, çünkü kırk yıllık bir yarayı kaşımak, bu olayları yaşayanları karanlık günlere çeviriyor, nâhoş duygulara sebep oluyordu. Kendisini dinledim... Fakat kendimi de haklı görerek “Unutmamalıyız!” diye cevap verdim ve rahmetli Aliya İzzetbegoviç’in sözünü hatırlattım: “ Ne yaparsanız yapın soykırımı unutmayın, çünkü unutulan soykırım tekrarlanır! ” Siz de şöyle itiraz edebilirsiniz... “Unutmayalım, ama Aliya soykırımdan söz ediyor” diyebilirsiniz... Pek tabiî, bilge adamın soykırım dediğinin farkındayım. Ama bizim adlarımız uğruna yaşadıklarımız da bir nevi soykırım değil mi? Söyleyeceklerimi düşünün biraz... Ve bakmayın siz birilerinin “Soyadönüş Süreci” demesine... Bizim bazı yaşlılarımız o süslü ifadeyi kullanamadığı ya da bilinçli olarak kullanmadığı için onun yerine doğrudan “soykırım” dediğini defalarca duydum. Kaldı ki, Bulgarista...

Mücadeleci Gazeteci ve Çanakkale Gazisi: MAHMUT NECMEDDİN DELİORMAN

Mücadeleci Gazeteci ve Çanakkale Gazisi MAHMUT NECMEDDİN DELİORMAN (1897-1973) Bulgaristan Türklerinin kültürel hayatında önemli bir yeri olan Mahmud Necmeddin (Deliorman), ömrünü gazetecilikle geçiren biri olmakla beraber siyasî ve toplumsal faaliyetlerde de bulunan bir şahsiyettir. Görüş ve çalışmaları sebebiyle Bulgaristan’da yaşadığı dönemde farklı tartışmalar içerisinde yer almış aydının kişiliği, eserleri ve fikirlerinin tanınması, Bulgaristan Müslümanları tarihinin daha iyi anlaşılması açısından önem arz etmektedir.  Mahmut Necmeddin, 1897/1898 yılında Razgrad şehrinde dünyaya gelmiştir. Babası Hâfızoğulları sülâlesinden Ahmed Ağanın oğlu saraç Salih Efendi, annesi ise Kırımlı Hacı Hasan kızı Ayşe Hanımdır. İlk ve orta (rüşdiye) eğtimini doğduğu şehirde alan Mahmut Necmeddin, Balkan Savaşları sonrasında 16 yaşındayken Sofya’ya gitmiş ve orada Türkçe yayınlanan “Tunca”, “Resimli Türk Sadası” ve “Türk Sadası” gazetelerinde stajyer olarak çalışarak haber toplamış, te...